Kuşku

Kuşlar arasında yarasa ne ise, düşünceler arasında kuşku da odur ikisi de hep alacakaranlıkta uçarlar. Bacon...

Kuşlar arasında yarasa ne ise,

düşünceler arasında kuşku da odur;

ikisi de hep alacakaranlıkta uçarlar.

Bacon

Her gün gazetelerin üçüncü sayfası, okuyucusuna yaşanan cinayet olaylarını yani emniyete intikal etmiş olayları aktarır. Bu haberlerin başlıkları arasında örneğin, “Kuşkuyla gelen ölüm!” görülebilir. Haber başlıkları, onu kaleme alanın yaratıcılığına bağlı biraz da. Haberi doğru yorumlamaksa o da apayrı bir etik sorunudur. Konumuz elbette, habercilerin yaptıkları yanlış ve doğruları irdelemek değil.

İnsan ruhunu -elmanın kurdu gibi- içten içe yiyip bitiren kuşkudan söz edeceğiz. Toplum da bir organizma olduğuna göre bu organizmayı zayıflatan, birbirine düşüren, kamplaştıran kuşkunun yok edilmesi için atılacak adımları düşünmeliyiz.

Devletin en tepesinden en sade yurttaşına değin konumuna göre yükselip alçalabilen bir dalgadır kuşku. Kimi zaman çok yıkıcı eylemlere dönüşür, kimileyin durgun bir denize dönüşür.

Kuşkuyu yarasaya benzeten büyük denemeci Bacon, onun alacakaranlıkta uçtuğunu söyler. Bana kalırsa kuşku, aynı zamanda güveye benzer. Güveyi gözle görmedim henüz ama sonuçlarını evimizin ahşap parkelerinde, elbiselerimizde gördük, görmeye de devam edeceğiz. Eğer içimizde oluşan kuşkuyu zamanında yok edemezsek giderek artan bir şiddet dalgasıyla sosyal konumumuza bakmaksızın acı bir bilançoyla karşılaşacağımız kesindir.

İnsan ilişkilerinde yaşanan kuşkunun sonuçları ne kadar kötüyse bilim alanındaki kuşku da o kadar iyidir. Bugünkü teknolojik gelişmelerin temelinde merak duygusu kadar ortada dönüp duran işlerden kuşku duymak yatmaz mı?

Bilimsel uğraşlar, ileriye sürülen teoremler, hipotezler kuşkunun körüklemesiyle sürdürülen deneylerle ortaya konmuştur.

Bir anne çocuğundan, bir erkek karısından ya da bir kadın kocasından kuşku duyarak ne kadar sağlıklı bir ilişki sürdürebilir? Bu iç acıtan durumu yok edebilmenin en kolay yolunun dedektif tutmak değil, karşılıklı iletişim olduğuna inanırım. Bunun da temelinde dürüstlük yattığına göre, sonucu da olumlu olarak kafalardaki kuşku bulutlarının dağılmasını sağlayabilir. Burada önerdiğim şey, tek bir reçete değil. Bunu ancak psikologlar yani işin gerçek uzmanları verebilir.

Sürekli kuşku duyan bir işveren, nam-ı diğer patron, çalışanlarından kuşku duyarak ne kadar başarılı olabilir?

Bir başkası; bir komutan emrindeki askerlerin günün birinde taşıdığı silahı ona doğrultacağı kuşkusuyla nasıl savaş kazanabilir?

Hababam Sınıfı’nda öğrencilerin kopya çekmesinden kuşkulanarak sıraların üzerine çıkan öğretmen gibi bazen de komik durumlara düşmek işten bile değildir.

El yıkama alışkanlığını -zamanla mikrop taşıyıcısı olarak kabullenip- bir nesneye dokunduğunda elini klorak gibi etkili kimyasallarla yıkayan bir insanla nasıl beraber yaşanabilir?

Kuşkunun bir de inanca olan etkisinden söz edebiliriz. Bütün dinler, hangi kara parçasında hangi türde olursa olsun, mutlak inanmayı esas alır. Yani “Sorgulamayı yasaklar” diyeceğim ama kazın ayağı hiç öyle değil. Kur’an’ın Yunus Suresi 100. Ayeti’nde “Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır” deyişine sıkı sıkı sarılmak yerine, bugün her alanda biatı öne çıkaran zihniyetle biz Mars’a nasıl gidebiliriz?

Bilimsel gelişmelerin daha çok Batı’da gerçekleşmesinin temelinde inanmanın yerine önceliği kuşkuya veren düşünce değil midir?

Aklı kullanmayı öneren Kur’an, aynı zamanda yüzlerce kez, “Ey iman edenler!” diye söze başlıyor. Bu, aynı zamanda kuşkuyu yok sayan bir anlayış değil midir? Kutsal kitap, bize her şeyi sorgulamadan, nedenlerini araştırmadan olduğu gibi inanmamızı istiyor.

Ülkemizde sekiz yaşındaki oğlu hatim indirdi diye 4800 TL’ye Iphone 8 alan bir kişinin Arapça Kur’an’dan ne anladığını doğrusu çok da merak etmiyorum artık. Çünkü o, sorgulamadan yaşayan biri!

Kuşku, ister yarasaya ister güveye benzesin, sonuçta insan ruhuna yumurtasını karanlıkta bırakır. Sonuçlarınıysa aydınlıkta fark ederiz. Kuşku ile inanç, Kızılderili reisin siyah beyaz köpeklerini nasıl beslediğiyle de ilgili olsa gerek. Eğer ikisini de ölçülü besleyebilirsek yaşamımız o denli dengeli ve sağlıklı olur.

Bakmadan Geçme