Kurban geleneğinin geçmişi
İbadetin önemli bir parçası olan kurban insanoğlunun doğaüstü kuvvetleri memnun etmek, onların verdiklerine şükretmek, onlardan bir...
İbadetin önemli bir parçası olan kurban; insanoğlunun doğaüstü kuvvetleri memnun etmek, onların verdiklerine şükretmek, onlardan bir şeyler dilemek ve affedilmek amacıyla sunduklarıdır. Bu sunular bazı objeler, yiyecekler ve belli bir ritüele göre öldürülen canlılar yani kansız ve kanlı kurbanlar olabilir. Eski dönemlerde Tanrı ya da tanrılara sunulanlardan başka bazen de kutsal sayılan şeyler için, örneğin ölülerin ruhu için de kurbanlar sunulmuştur.
Tarımla uğraşan ilkel toplumlarda ekilen araziden alınan ilk ürün, çıkılan avda vurulan ilk hayvan, doğaüstü güçlerin hakkı olarak kabul edilmiştir. Hayvancılıkla geçinenlerde ise doğan ilk yavrular kurban verilmiştir. İlk elde edilenin tanrıların hakkı olduğu anlayışı, bazı ilkel toplumlarda o kadar ileri gitmiştir ki doğan ilk çocuğun kurban edilmesine kadar varmıştır.
İnsanlar, özellikle ürün alma sırasında çeşitli hayvanlardan tanrılara bolca kurbanlar sunmuşlar, şölenler düzenlemişlerdir. Kurban olarak sunulan hayvanlar, toplumdan topluma değişmekle birlikte oldukça çeşitlidir. Ancak genellikle tavuk, kaz ve diğer kümes hayvanları, koyun, keçi, domuz, inek, deve, at, Ren geyiği gibi hayvanlar tercih edilmiştir. Nadir olarak bazen ayı gibi yabani hayvanların da kurban edildiği görülür. Bu şölenlerle tanrılar ve atalar memnun edildiği gibi şölen sahibinin öldüğü zaman öteki dünyada iyi bir şekilde karşılanmasının ve ahirette iyi bir yeri olmasının sağlandığına da inanılırdı.
Eski Yunan’da en büyük tanrı Zeus’tu ve en büyük kurbanlar da ona sunulurdu. Tanrılar için erkek hayvanlar, tanrıçalar için ise dişi hayvanlar seçilirdi. Kutsanan hayvan; dualar, şarkılar ve danslar eşliğinde tanrıya kurban edilirdi. Kurban olarak çok çeşitli hayvanlar seçilmekle birlikte en büyük kurban olarak boğa kabul edilir çünkü ilahi bir güce sahip olduğu düşünülürdü. Ayrıca tanrılara yılda bir kez at kurban edilirdi. Kesilen kurbanların etleri yenebilirdi ancak bazı kurbanlar direkt ateşe atılır, tamamen yakılarak kurban edilirdi. Böylece etleri yenmediği için bütünüyle tanrılara sunulmuş olurlardı. Eski Yunan’da çok eski dönemlerde insan kurban etmek doğal kabul edilirken daha geç dönemlerde bu adet, ahlaksızlık olarak kabul edilmiş ve terk edilmiştir.
Roma kültüründe de kurban törenleri, hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Resmi yani devletin gerçekleştirdiği törenlerde kanlı kurbanlar tercih edilirken özel törenlerde yani halk tarafından herhangi bir zamanda herhangi biri ya da birileri tarafından düzenlenen törenlerde kansız kurbanlar tercih edilirdi. Hayvanlar kurban edildikten sonra karaciğer, akciğer, kalp gibi bazı kısımları tanrı için ayrılır ve bunlar sunakta yakılırdı. Tanrıça Venüs’e güvercin kurban edilirdi. Diğer tanrılara kurban olarak genellikle koyun, keçi, sığır ve domuz gibi hayvanlar seçilir ancak bunların özellikle beyaz olmasına dikkat edilirdi. Kurbanların başına un ve tuz karışımı serpildikten sonra hayvan kafasına vurulan tek bir balta darbesiyle öldürülürdü. Antik Roma’da önceki dönemlerde insanlar da kurban olarak tanrılara sunulurken Roma Senatosu, M.Ö. 97 yılında buna son vermiştir.
Eski Hint uygarlığında tanrılara sunulan kurbanların ölen kişilerin ruhlarını kurtuluşa erdirdiği inancı mevcuttu. Kurban kesilmediği halde ölen kişinin ruhunun korkunç ıstıraplar içinde olacağı ve yine kurbansız ölen kişinin öteki dünyada aç kalacağı düşünülürdü. Her kurban bir ritüel gerektirdiğinden ve ayrıca bu ritüeller bazı zor hazırlıkları içerdiğinden burada “brahmanlar” adı verilen bir rahip sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu rahip sınıfı, Eskiçağ Hindistan’ında hayvan kurban edebilecek yegane kişilerdi. Bu kişiler, yeri geldiğinde insan da kurban etmişler ama daha sonraki zamanlarda bu uygulamadan vazgeçilmiştir.
Mezopotamya uygarlıklarına baktığımızda yine kurban törenlerinin çeşitli sebeplere dayandırıldığını görürüz. Örneğin Babillerde haftanın en son günü, cumartesi olarak benimsenmiş ve uğursuz sayılmıştır. Cumartesinin getireceği uğursuz etkilerden kaçınmak için ise adaklar adanmış, kurbanlar sunulmuştur. Asurlular; kurban etmek için genellikle kuzu ve oğlak gibi yavru hayvanları tercih etmişler, bu sayede insanların bütün günahlarının bağışlanacağına inanmışlardır. Sümerler ise kurban edilecek hayvanın cinsine, türüne ya da rengine önem vermemiş, sadece kan akıtılmasının gerekliliğine odaklanmışlar hatta bazen insan da kurban etmişlerdir. Kurban ritüeli, inanışlarında mühim bir yer tuttuğu için bunu görkemli tapınaklarda gerçekleştirmişlerdir.
Fenike uygarlığında insan kurban etme olayı çok görülür. İlk ürün ya da ilk çocuk, gelecek yıl alacakları ürünün daha bereketli olacağına inandıkları için kurban edilirdi. Ayrıca bir savaş söz konusu olduğunda zafer kazanmak için yine birçok çocuk, tanrılara kurban verilirdi.
Eski Mısırlılar, Mısır’ın can damarı olarak kabul ettikleri Nil Nehri’ne çeşitli hayvanlar sunarak saygılarını ve minnettarlıklarını göstermişler; bunun için insanları da kurban etmekten çekinmemişlerdir. Ayrıca yılda iki defa olmak üzere tanrılara domuz kurban edilmiş, halk yalnızca o zamanlar domuz eti yiyerek yılın geri kalan zamanında bu gıdayı tüketmemişlerdir.
Eski İran uygarlığında hakim olan din Zerdüştlüktü ve her ritüel gibi kurban da bu dinin kutsal kitabı olan “Zend-Avesta” ya göre gerçekleştirilirdi. Buna göre tanrıdan af dilemek için en etkili yollar; ibadet, dua ve kurbandı. Seçilen hayvanlar 100 at, 1000 sığır gibi bol miktarda olur ve dağlarda, ırmak yahut göl kenarında kurban edilirlerdi.
Hititler, tanrılara sunmak için en kusursuz gördükleri sığır, koyun ve keçiyi seçerlerdi. Köpek ve domuz kirli olarak kabul edilir, tanrılara kurban verilmesinden kaçınılırdı. Hititlerde de az görülmekle beraber insan kurban etme geleneği de vardı. Bu uygarlıkta kurban sunmanın sebepleri şükran, adak, gönül alma, kefaret ödeme gibi kavramlardır.
Çinliler, mevsim geçişleri gibi yılın kendilerince önemli gördükleri zamanlarında kusursuz ve lekesiz, beyaz boğaların kurban edildiği törenler düzenlemişlerdir. Ancak şimdiye kadar elde edilen buluntulara göre insan kurban ettiklerine dair hiçbir kalıntı bulunamamıştır.
Amerika kıtasının eski sakinleri Maya, Aztek ve İnkalarda tanrılar için düzenlenen törenlerde insan kurban etmek esastı. Hayvanlar, tanrıya sunulmak için ikinci plandaydı. Özellikle Aztek uygarlığı; köpek, geyik, hindi, ördek, tavşan ve balık gibi hayvanları kurban ettiği halde yılda 50.000’e yakın da insan kurban ederdi. Mayalar, insanların yanı sıra hindi ve köpekleri de kurban olarak sunarlardı. İnkalar ise lama kurban etmeye başladıktan sonra insan kurban etme uygulamasını terk etmiştir.
Eski Türklerde at, koyun, sığır, deve, Ren geyiği gibi hayvanlar kurban edilse de bunlardan en makbulü ve en kutsal kabul edileni attır. Biri öldüğünde hemen çadırının yanında bir kurban kesilirdi. Daha sonra düzenlenen cenaze töreninde ve kişinin ölüm yıldönümünde ölen kişinin ailesinin zenginliğine göre birçok kurban kesilirdi. Özellikle kişinin bindiği at, kurban edilen hayvanlar arasında olurdu ve bu sayede sahibinin yanına gidip ona öteki dünyada yine hizmet ettiğine inanılırdı.
Velhasıl insanoğlu, tarih boyunca çeşitli sebeplerden, çeşitli varlıkları inandığı yüce varlığa kurban olarak sunmuş, hatta bunu insan kurban etmeye kadar götürmüştür. Günümüzde kurban ritüeli, hala birçok toplumda, özellikle de İslam dinindeki Kurban Bayramı ile devam eder. İnsan kurban etme olayı ise toplum içinde bireye verilen önemin artması, bireyin yaşamını güvence altına alan geleneklerin ağır basması ve semavi dinlerin bu uygulamayı hoş görmemesi nedeniyle terk edilmiştir.