• Haberler
  • Kudüs ve Mescid-i Aksa konferansta anlatıldı

Kudüs ve Mescid-i Aksa konferansta anlatıldı

Ödemiş'te eski otogar üstündeki nikah salonunda Ödemiş Güzel Sanatlar Derneği tarafından gerçekleştirilen konferansta Van 100. Yıl...

Ödemiş’te eski otogar üstündeki nikah salonunda Ödemiş Güzel Sanatlar Derneği tarafından gerçekleştirilen konferansta Van 100. Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Top tarafından Mescid-i Aksa ve Kudüs izlenimleri paylaşıldı.

 

Ödemiş Geleneksel Sanatlar Derneği Başkanı Mehmet Kamer, konferans öncesi gerçekleştirdiği konuşmasında, “Kudüs’ü bilmeyen; insanlığı, kültürünü ve medeniyetini bilemez. Allah (c.c.), Mescid-i Aksa için ‘Etrafını mübarek kıldığımız mekan’ buyurmuştur. Peygamberimiz, ‘Gidin orada namaz kılın, eğer gidemiyorsanız oraya yağ gönderin, kandillerini aydınlatın’ demiştir.

 

Derneğimiz, 2012 yılında bir grup kültür ve sanat sevdalısı tarafından kurulmuştur. Yerelde Küçük Menderes Havzası’nın kültür sanat mirasına sahip çıkmak, genelde ise kadim kültürümüz ve medeniyetimizin taşıyıcısı olarak korunması ve yaşatılması noktasında faaliyetler yapmaktadır. Derneğimizin düzenlediği konferansa gelerek bizi kırmayan Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Top hocamıza teşekkür ediyorum” dedi.

 

Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Top, “Tevhit inancının önderleri olan peygamberlerin Allah’ın dinini en yoğun olarak insanlara tebliğ ettikleri kutsal bir mekan olan Kudüs, tarih boyunca birçok devlet ve milletin ilgi odağı haline gelmiştir. Kudüs, imar edildiği günden bu yana Şam diyarının merkezi ve başkenti olagelmiştir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un Filistin bölgesine gelip yerleşmelerinden itibaren bu bölgenin tümü mübarek kabul edilmiştir. Bereketli kılınan bu bölgenin mübarek olarak kabul edilmesinin nedeni, Cenab-ı Allah’ın hikmetiyle buradan pek çok peygamberin gelip geçmesi ve burada vefat edip defnedilmesi veya meyve ve sebzelerle etrafının bereketlendirilmiş olmasından ileri gelmektedir.

Hz. Peygamber; ‘Ziyaretler ancak üç mekana yapılır. Mekke’deki Mescidü’l-Haram’a, Medine’deki benim bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya’ buyurmuştur. İslam’ın Mekke’de ilk tebliğ edildiği günlerde bu dinin en önemli ibadetlerinden biri olan namazın Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılınması, İslam’ın ilk kıblesinin bulunduğu Kudüs şehrinin önemini açıkça gösterir. Müslümanlar, bu ilk kıblenin kutsiyetini idrak ederek tarih boyunca buraya sahip çıkılması gerektiğinin bilinciyle hareket etmiş ve bu mukaddes beldeyi her zaman koruyarak tevhit inancının bayrağı altında bulunması gerektiğine inanmışlardır.

Cenab-ı Allah, bu kutsal toprakların daima salih kimselerin yönetiminde kalmasını irade buyurmuş, fasık ve zorbaların hakimiyetine geçen bu toprakların tekrar peygamberlerin veya peygamber mirasçılarının eline geçmesini istemiştir. Bunun için de sık sık bu bölgeye peygamberler gönderip onları uyarmıştır. Hz. Musa’dan sonra gelen ve İsrailoğulları’na mensup birçok peygamberin bu topraklarda Allah’ın şeriatıyla güçlü bir devlet olarak hükmetmelerinin sebebi budur. Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya’yı öldüren kitlenin bu topraklar üzerinde velayet hakkına sahip olamayacakları açıktır.

 

Cenab-ı Allah, salih bir kulu ve habibi olan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bu kutsal mekanı teslim etmek ve bu yerlerin kıyamete kadar onun ve ümmetinin elinde kalmasını temin etmek için onu İsra ve Miraç vasıtasıyla alıp oraya götürmüştür. İsra olayında bir devir teslim merasimi vardır. Cenab-ı Allah, İsra ve Miraç gecesinde bu mekanı bütün peygamberlerin ruhlarının şahitliğiyle Resulullah (s.a.v.)’a teslim etmiş, o da bu mübarek şehri ümmetine bir miras olarak devretmiştir.  İşte bundan dolayı biz Müslümanlar, inancımız gereği Hz. Peygamber’in İsra ve Miraç mekanı olan bu yere büyük bir kutsiyet izafe edip buranın ebedi kutsiyetine inanırız. İslam fetihlerinin ve İslam’ı bütün insanlığa tebliğ maksadıyla Hicaz bölgesinden çıkarak dünyaya açılmanın ilk günlerinde ulaşılması ve fethedilmesi gereken bir mekan olarak görülen Filistin ve özellikle Kudüs, fetih hareketlerinin başlangıcında İslam toprağı hâline getirilen ilk yerlerdendir. Bu mirasa sahip çıkmak maksadıyla Kudüs, 638 yılında Hz. Ömer tarafından Bizanslıların elinden alınarak İslam devletinin topraklarına dahil edilmiştir.

Şehri bizzat halifeye teslim etmek isteyen Kudüslülerin talebi üzerine Hz. Ömer, İslam ümmetinin halifesi olarak başkent Medine’den çıkıp Filistin’e geldi. Son derece mütevazı elbiseler içinde Kudüs’e giren Hz. Ömer, şehre İslam’ın verdiği izzet ve şerefle girdiklerini, üzerindeki yamalı elbiselerin hiçbir değeri olmadığını hal ve davranışlarıyla anlatıyordu. Büyük halife Hz. Ömer, şehrin anahtarını Patrik Sophronios’tan bizzat teslim aldıktan sonra burada yaşayan ve Müslüman olmayan kimselere tam bir din hürriyeti ve güven içinde yaşayacaklarına dair yazılı bir eman verdi. Bu tarihten sonra Kudüs, Haçlı işgaline kadar sürekli İslam devletlerinin hakimiyetinde kaldı.

Hz. Peygamber’in 23 yıllık peygamberlik süresinde 14 yıl boyunca namazlarını Mescid-i Aksa’ya yönelerek kıldığı bu mukaddes mekanın işgal altında olması, bütün ümmet için bir zuldür. Şehir, tarihte zaman zaman Haçlı veya Yahudiler tarafından işgal edilmişse de bu işgaller kısa süreli olmuş ve Müslümanlar, bu beldeyi kurtarmanın yolunu bulmuştur. Haçlılar, büyük ordular halinde Filistin’e saldırıp bir asra yakın bir müddet buraya yerleşmişler ancak onların orada ebediyen kalacaklarına hiçbir Müslüman inanmamıştır.

Selahaddin el-Eyyubi, 1187 yılında Kudüs’ü kuşattığında Beytü’l-Makdis’e beslediği sevgi sebebiyle bu mübarek beldeyi savaş felaketinden korumak istemiş, bunun için de birkaç kez çok elverişli şartlarla Haçlıları teslim olmaya davet etmiş ancak netice alamamıştır. O, bu kutsal şehrin surlarını yıkmak, binalarını yok etmek ve en ufak bir taarruzla şehre zulüm yapmaktan çekiniyordu. Bu nedenle o da Hz. Ömer gibi barış yoluyla şehri teslim almaya çalıştı.

Kutsal mekanlar, salih kulların sahipliğinde kutsallıklarına paralel olarak korunurlar. Temennimiz, İslam dünyasındaki uyanış ve direniş hareketlerinin güç kazanması, bu kutsal mekanların tekrar Allah’ın kendilerinden razı olduğu salih kulların eline geçmesidir. Bunun ilk işaretlerinin görülmeye başlanmış olması, bu ümidimizi arttırmaktadır. Her geçen gün güçlenen Müslümanlar, bir gün mutlaka işgal altındaki bu toprakları kurtaracak ve yeniden salih kimseler ve müminler yeryüzüne mirasçı olacaklardır” dedi.

 

Haber: Turgay KONURALP

 

Bakmadan Geçme