Köyler boşalıyor!

Ahmet Kutsi Tecer’in şiirini bilirsiniz: “Orda bir köy var, uzakta / O köy bizim köyümüzdür /...

Ahmet Kutsi Tecer’in şiirini bilirsiniz: “Orda bir köy var, uzakta / O köy bizim köyümüzdür / Gezmesek de, tozmasak da / O köy bizim köyümüzdür”

Faruk Nafiz Çamlıbel’in de Sanat adlı şöyle bir şiiri vardır: “Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek / Bizim diyarımız da bin bir baharı saklar! / Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek / İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar”

Bir de Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Kızılırmak Kıyıları şiiri vardır: “Kardaş, senin dediklerin yok / Halay çekilen toprak bu toprak değil / Çık hele Anadolu’ya / Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı / O kadar uzak değil”

Ahmet Kutsi Tecer ile Faruk Nafiz Çamlıbel, Anadolu’yu bir cennet bahçesi gibi betimlerlerken Dağlarca ise Anadolu gerçeğini, olduğu gibi betimler.

Dağlarca, Anadolu köylüsünü anlatırken şunları yazar: “Parça parça yarılmış öküz ardında / Parmağı üç pare, tırnağı ak değil / Utanır elin ayağın / Korkarsın yakından görsen / Eli el değil, ayağı ayak değil”

Tecer ve Çamlıbel’de hamaset, Dağlarca’da ise toplumcu gerçekçilik vardır.

İsteyenler, şiirlerin tamamını internet ortamından bulup okuyabilirler.

**

Eskiden 19 Mayıs gösterilerinde insan kuleleri yapılırdı; yaşı uygun olanlar bilirler… Kule yükselirken merakla izlenir, zirveye çıkan en son kişi bayrak açtığında alkış kopardı.

Alkışı zirvedeki bayrağı açan alırdı ama insanlar, en alttakilerin ne çektiğini pek düşünmezdi. En alttakiler cefa çekerler…

Bir ülkenin en alttakileri köylülerdir ve de işçileridir. Yani kol emekçileridir. Salgın döneminde de anladık ki herkes evde kalırken işçiler ve köylüler çalışmak durumunda kaldılar. ‘Evde kal’ tamam da geçim derdi ve ülke ekonomisi ne olacak?

**

Hamaset, süslü kelime kalabalıklığıdır. Ağzı laf yapan herkes hamaset yapabilir ama asıl gerçeklik üretimdir. Üretim olmadan hiçbir şey olmaz…

Büyükşehir Yasası ile eskiden köy ve belde olarak adlandırılan bugünkü mahallelerimiz, deyim yerinde ise terk edilmiş hatta sahipsiz durumda kalmıştır. Gençler, köylerde yaşamak istememektedir. Bunda haklıdırlar çünkü ne sosyal yaşam ne de ekonomik zenginlik vardır. Evler artık boşalmakta ve çürümeye terk edilmektedir. Geçen yazdığım yazıda da belirttiğim gibi kamu binaları da öyledir.

Tarım üretimi olmadan insanlık varlığını koruyamaz. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” demiş ama bugün köylü ya da çiftçi, kendi tarlasında köledir.

Köylü, eski köylü değildir. TV ile dünyanın dört bucağını görmektedir. Köylünün köyde kalmasını sağlayabilmemiz için ona zenginlik götürmemiz gerekir. Bugün öğretmen, sağlıkçı ve cami hocaları bile ilçelerde yaşamaktadır. Kabul edelim ki onların da kendilerine göre haklı tarafları vardır.

Artık köylerde işçi bulmak bile zorlaşıyor… Unutmayalım ki köyler çökerse en üstteki bayrak tutan da orada kalamaz!

Bakmadan Geçme