Koşulsuz sevgi

Hangi bakış açısıyla baktığımıza bağlıdır pek çok şey… Ülkemizde var olan sorunlar kadar bu sorunlara kafa...

Hangi bakış açısıyla baktığımıza bağlıdır pek çok şey… Ülkemizde var olan sorunlar kadar bu sorunlara kafa patlatan, bu uğurda düşünce çilesi çeken değerli duygudaşların varlığı, hiç şüphesiz yaslı gönüllere huzur veriyor. Geleceğe büyük bir yatırım olarak gördüğüm felsefe çalışmalarının Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından da destekleneceğini duymak, elbette ki mutluluk duygusunu yakinen hissettiriyor.

Felsefe okumaları için mutlaka araştırma ruhuna sahip olmak ve iş bulma kaygısı taşımadan emek vermek gerekiyor. Böylesine bir kalbi genişliğe sahip kişilerle zaman içerisinde tanışıp dostluklar da kurdum. Yıllar önce mahallemizin terzisinin elinde Sofi’nin Dünyası adlı felsefe tarihi içerikli romanı görünce şaşkınlığımı dile getirmiştim. Terzi Emel Hanım’ın bana, “Hadi bakalım, pantolon paçası da seni bekliyor. Biraz felsefe takılacağım” demesini unutamıyorum. “Aman ablacım, pantolona yazık olur ama harika çay demlerim. Çayın eşliğinde birlikte kitabı tetkik ederiz” demiştim.

Emel Hanım, çok özel bir kadın. Kulaktan duyma edinilenler ile hareket etmeyip sorgulayan, araştıran, okuyan ve okuduğunu düşünen bir beyne sahip bir hatun kişi. Ortaokul mezunu olamadan öğrenim hayatı yarı kalsa da o günden bugüne eline geçen her gazeteyi, kitabı okuyup tefekkür etmeye gayret ediyor. Zaten felsefe ile ilgilenmek için illa ki de üniversite eğitimi almak şart değil, yeter ki kendimizi yetiştirmek üzere eğitimimize yatırım yapmaya niyet edelim.

Bakış açımızın niyeti ve çok yönlü görüşümüzün olması fiziken büyümekle değil, yetişkin olup olgunlaşmakla mümkündür ki sadece yaş almakla da yetişkin olunmuyor. Yatırım yapmak, yalnız mal mülk biriktirmekle de olmuyor. Benliğimize, insanlığımıza, fikir yaşantımıza yapılan her katkı, çok kıymetli ve paha biçilmez öneme sahiptir. En azından ben öyle düşünüyorum.

“Eh o zaman yazar hanım, üzerindeki malı bize ver, felsefenle mutlu mesut yaşa bakalım” diyen sevgili okurum! İnanır mısın zaten bu maddi manevi birikimlerimle felsefe yapabiliyorum. Felsefeye duyulan şartsız sevgi, bir anlamda bedel istiyor diyebilirim. Hayatın içinde değerli olan ne varsa mutlaka bedelle kazanılmıştır, lütfen bu gerçeği unutmayınız.

Biliyorsunuz bir ara bundan yedi sene önce felsefe derslerine sınırlamalar getirilmişti. Felsefeye benim gibi gönlünü kaptıranlar, böylesi bir kısır döngünün ülkemizin fikir dünyasına ve bu derslerden evini geçindirenlerin yaşadığı olumsuzlukların vereceği tahribatı sezdiğimiz ve çıkarımda bulunduğumuz için pek doğal olarak üzülüyorduk. Böylesi zor dönemlerde elini taşın altına yerleştirip sorunlara duyarlı ve ilgili davranmaya elimden geldiğince gayret etmeye çabaladım. Oturduğum yerden “Ne olacak şimdi bu felsefenin hali?” diye ahkam kesmedim.

Görme engelli pek çok üniversite öğrencisine gönüllü olarak yıllarca felsefe dersleri verdim. Onların felsefeye olan tutkusunu gördükçe mutlu oldum. Hepsi çok şükür bir mevki sahibi de oldular. Bir emektar için gurur verici, hiç şüphesiz…

‘Bilgiye duyulan sevgi’ denilen felsefenin hayat yolculuğumuzda bize bilgi aktarımından ziyade dünyaya kendi penceremizden bakabilmeyi de sağladığını söyleyebilirim. Felsefe, emek verilerek anlaşılmaya çalışıldığı takdirde bize kendisini açan nazlı bir gelindir. Kendini açması için gayretimizi görmesi gerekiyor. Evrene hangi enerjiyi ve emeği gönderirsek er ya da geç bize geri dönüş yapacaktır. Din ve tasavvuf diliyle buna ‘ilahi olanın rahmeti’ diyoruz. Rahman olan Yaratıcı’nın bize hangi rahmeti sunacağını az çok verdiğimiz emeklerden anlayabiliriz.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın başarılı gençlere felsefe bölümünü seçmelerinden dolayı karşılıksız yani geri bir ödeme beklentisi olmadan ayda 800 lira burs verileceğini belirtmesi, felsefe sevdalılarına “Kalbim güm, gözlerim dürbün” dedirtmiştir.

“Emekler, asla zayi olmaz …”

Sevincimi kelimelerle anlatmak yetersiz kalacak.

“Hanım, sen neden halleniyorsun? Burs sana değil, öğrencilere verilecek” diyebilirsin. Olsun varsın, onlar mutlu ve huzurlu, ben de öyle… Gençlerimizin böylesine bir ödülle ödüllendirilmesi güzel ama daha epey yol almamız gerektiği düşüncesindeyim. Hoppalaaa demeyelim, öyle!

Her şeyden önce geleceğimize, insanımıza, fikir yaşantımıza yatırım yapıyor olmak için koşulsuz sevgi dediğimiz hiçbir mırın kırın yapmadan hizmet ehli olabilmeliyiz. Sevmek, çabalamak ve paylaşabilmek… Ye, sev, dua et üçlüsü gibi…

“Bilim adamı yetişmiyor, filozof kalmadı” edebiyatını samimice sorgularsak ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmiş olurum. İş, ekmek, geçim dünyası derdimiz olduğu müddetçe bilim, felsefe, sanat çalışmaları ister istemez bu ekonomik sıkıntılardan etkilenir ve doğaldır ki güzergahını ona göre belirler. Ekonomi faktörü kadar bağnazca yaklaşımlarımız da felsefenin değerini azaltır.

Dogmatik dediğimiz yani at gözlüğünü takarak yalnızca tek faktörlü nedenle bir tek pencereden bakarak hayatın anlamını tefekkür etmek, hakiki anlamda sorgulamadan çok nedeni ıskalayarak ömür törpülediğimizi gösterir. Bu da demek oluyor ki derine dalamıyor, sığ ve yüzeysel, kısır döngüsel olduğumuz yerde seyrediyoruz.

İşte tam da sığlaştığımız zaman felsefe imdadımıza yetişip çok sesli olmamızı, çok bakış açılarıyla her bakımdan olayları kurgulayıp analiz etmemizi yüreklerimize fısıldar. Bir anlamda yüreklerimizi gerçek anlamda ulvi yüce bir fetih ile fetheder.

Fetih mi? Kılıçsız, savaşsız, kavgasız bir kazanımdır yüreklerin fethi… Felsefe de bu kazanımda yerini almalıdır medeniyetimizin tek dişi kalmış canavara benzememesi adına…

Bakmadan Geçme