Korona, kor buna!

Dünya çapında yaşanan büyük salgın hastalıkları ile ilgili okuduklarımız ve bildiklerimiz vardı ama bizim neslin böyle...

Dünya çapında yaşanan büyük salgın hastalıkları ile ilgili okuduklarımız ve bildiklerimiz vardı ama bizim neslin böyle bir salgın ile baş başa kalacağına sanıyorum kimse inanmazdı. En azından ben dünyada yaşanan büyük veba salgınları ile ilgili genel geçer bilgilere sahiptim ama geçtiğimiz yıl dünyanın başına böyle bir şey geleceğini söyleseler kaç kişi inanırdı ki! Herhalde Kadir İnanır!

Bu ve benzeri soğuk şakalar, elbette ki bayatladı. Ama bizim toplumumuzda bu tip soğuk şakalar hiç eksilmiyor. Korona, kor buna gibi… Hele hele bu esprilerin düzeyi biraz belden aşağı ise gülmeye hazırdır zaten insanlar…

Taşraya gittikçe sanki korona tehlikesi azalıyor gibi… O, televizyonlarda gördüğümüz korona uyarılarına hak getire. Zaten eskiden de insanlar, böyle büyük çaplı salgınlarla karşılaştıklarında hemen taşraya kaçarlar, kendilerini koruma altına alırlarmış.

Bilmiyorum kaçınız biliyor ama aslen Balıkesirli olan Birgivi Mehmet Efendi de böyle bir veba salgınında hayatını kaybetmiş. 16’ıncı yüzyılın sıra dışı din alimlerinden olan Mehmet Efendi, ömrünün son yıllarını Birgi’deki medresede hocalık yaparak geçirdiği için Birgivi (Birgili) olarak adlandırılmıştır.

İslam Ansiklopedisi’nde yazıldığına göre Mehmet Efendi’nin bazı özellikleri şöyledir: “Birgivi, son derece dürüst ve tavizsiz bir ilim adamıdır. Nitekim döneminde çok yaygın olan anlayışa rağmen hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne ithaf etmemiş, aksine devlet ileri gelenleri de dahil olmak üzere her seviyedeki yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları cesaretle tenkit etmiştir. Özellikle memuriyetlerin rüşvet karşılığı satılması, kadılar, muhtesipler ve diğer görevlilerin rüşvet almaları, ehli olmayanlara ilmî ve idarî rütbeler verilmesi, bu yüzden cehaletin yaygınlaşması ile her türlü bidat ve hurafe, Birgivi’nin şiddetle karşı çıktığı hususlardır.”

**

Korona günlerinde herkes eksik kalan, evlerinde ve işyerlerinde ihmal edilmiş işlerini tamamlamaya çalıştı. İnsanlar, bu sokağa çıkma kısıtlaması günlerinde evde daha uzun süre yaşayabilmenin inceliklerini fark etti. Özetle belki de “Aylak aylak dolaşma” konusunda daha bilinçli hale geldik.

Ben de yaklaşık bir aylık bir zaman zarfında Kaymakçı’da 65 yaş üstündeki babamın işlettiği tohum bayiinde işlerin aksamaması için yardımcı olmaya çalışıyorum. Kim bilir, bakarsınız 29 yıllık memuriyet ve öğretmenlik hayatının ardından emekli olur, esnaflığa ‘terfi’ ederim.

Öğretmenlik kutsal meslek ama 32 yıllık öğretmenlik hayatının ardından esnaflık yapan babamın “Devlet memurluğunu zamanında bırakıp esnaflık yapsa imişim ekonomik açıdan daha iyi durumda olurmuşum” dediğini sık sık duyarız.

Benim esnaflık deneyimim de tabii ki ilk değil. Ortaokul yıllarında en azından yaz aylarında terzilik ve berberlik çıraklığım var. Liseden sonra gittiğimiz Belçika’da yaşadığımız yıllarda yaklaşık iki yıllık bir kahvecilik dönenim var. En sonunda 19 yıllık bir gazetecilik deneyimim…

Bilindiği gibi mahalleye dönüştürülmeden önce Ödemiş’in en büyük beldesi olan Kaymakçı, verimli Yukarı Küçük Menderes Ovası’nın en orta yerinde tarlalara sahiptir. Yılda üç ürün elde edilebilir. Örneğin şimdilerde bakla ve bezelye üretimi var. Bakla ve bezelye ile yaptığım ‘duyarlılık ve farkındalık’ paylaşımlarını Facebook sayfamı takip eden kimi dost ve arkadaşlarım bilirler. Bakla ve bezelye, sanıyorum bu hafta sonu itibarı ile yerini salatalık ve mısır ekimlerine bırakacak. Yani bakla ve bezelye içi yapmak isteyenleri de uyarmış olayım.

Bizim dükkanımız, en eski belediye binasının altında. Bakla ve bezelye pazarının da hemen karşısında. Dolayısıyla bu zorunlu korona sürecinde fahri esnaflık yaparken bir yandan da üreticinin sorunlarını daha yakından öğrenme fırsatım oluyor. Üretim ve satış süreci önemli.

Çiftçi bir ailenin çocuğu kadar ezilmiş olmasam da benim de tarım üretimi ile ilgili az da olsa bilgim ve emeğim var tabii ki. Gençlik yıllarımda pamuk, bamya, tütün ve karpuz işleri ile haşır neşir olmuşluğum var en azından.

Kaymakçı, toprak ve üretim açısından zengin bir belde ama bunu sosyal yaşamına yansıtabilmiş değil. Beydağ ve Kiraz yönüne giderken içinden geçenler mutlaka bileceklerdir, sağlı sollu kahvelerimiz meşhurdur. İhmal edilmişliği de ‘söylenti’ değildir. Altyapı sorunu büyüktür. En başka arıtma ve içme suyunun bir an önce giderilmesi gerekir. Büyükşehir, bu yılın sonu veya gelecek yılın başı itibarı ile bu sorunun çözüleceğini söylüyor ama bekleyip göreceğiz.

Şimdilerde de Ödemiş Belediyesi, meydan düzenlemesi yapıyor. O meydanda çok anılarımız var elbette. Dedim ya, dükkanımız en eski belediye binasının altında. Belki antik değil ama Kaymakçı açısından tarihi ve bir o kadar da terk edilmiş. Bina altında üç dükkan var. Biri fırın, biri bizim tohum ve tarım araç gereçleri ticareti yaptığımız dükkan, biri de koronadan dolayı kapalı olan kahvehane. Geçtiğimiz gün şöyle sanatsal bir fotoğraf çekeyim dedim. Sonra “Keşke belediyelerimiz, buna benzer ihmal edilmiş kamu binalarına şöyle bir el atsa” diye iç geçirdim. Hiç olmazsa yağmur ve güneşten korumak adına çatı ve dış görünüşüne…

Bakmadan Geçme