Kasisler ve dubalar

28 Kasım Salı günü yayınlanan 'Kaldırımlar' başlıklı yazımda Necip Fazıl ile Nazım Hikmet tartışmasına değineceğimi yazmışım...

28 Kasım Salı günü yayınlanan ‘Kaldırımlar’ başlıklı yazımda Necip Fazıl ile Nazım Hikmet tartışmasına değineceğimi yazmışım ama genelde memleketin, özelde de Ödemiş’in daha ciddi sorunları olduğu için o konuyu yine erteleyelim.

O yazımı şöyle bitirmişim: “Ödemiş’te ana caddelerde yapılan yüksek kasisler belli ki hız tutkunu gençleri engellemek için yapılıyor ama normal vatandaşın suçu ne? Alçacık kapıları, yüksek kaldırımlardan dolayı açamıyor, park yerlerine de araçlarınızın burnunu sokamıyorsunuz…

Nazım Hikmet ile Necip Fazıl tartışmalarını bir başka yazıda anlatalım. Bu yazım biraz kısa olsun.

Kaldırımlar ve kasisler… Kurallar gerekli eğitim şart…”

Ben, benim bilebildiğim ve öğrenebildiğim konularla ilgili yazmaya, sorunları dile getirmeye ve yetkilileri göreve davet etmeye çalışıyorum. Bana bazen ‘şu konuda neden yazmadın veya yazmıyorsun’ diyenler oluyor. Önce gülümsüyorum tabii. Sonra sen de yazabilirsin diyorum. Ardından “Bana bilgi verirsen, yani konu hakkında bilgim olursa kendi sınırlarım içinde yazarım” şeklinde yanıt veriyorum. Kimi zaman da “İstersen senin ağzından da dile getirebilirim” diyorum.

‘Beni karıştırma’ diyenler çok oluyor…

Yerel basını günü gününe takip ederim. Epeyce bir süredir ‘açıklama’ beklediğim bir ‘hörgüç gibi kasisler’ konusu var. Kimden açıklama bekliyorum? Tabii ki ilgililerden. Peki kim bu ilgililer? Öncelikli olarak Şoförler Odası’ndan. Ardından ilçe trafik komisyonundan. Ve muhtarlardan…

Açıklama olumlu da olabilir olumsuz da!

Konuyla ilgili herkes bir şeyler söylüyor ama iş bunu kamuoyu önünde dillendirmeye ve ya seslendirmeye gelince herkes ıslık çalıyor. O zaman köyün delisi olmak bana kalıyor!

Neden yüksek perdeden bağırılır!

Büyük büyük uyarı levhaları kimin için asılır!

Kaldırımlar neden yüksek yapılır!

Kasisler neden bu kadar yüksektir!

Cümlelerin sonuna soru işareti koymuyorum. Çünkü bu cümleler ortaya atılan soru cümleleri değil ünlem, şaşma işaretidir. Yani aslında sorunun yanıtını biliyoruz da öylesine…

Eğer sizi duymuyorlarsa veya duymazlıktan geliyorlarsa ister istemez bağırmak zorunda kalırsınız.

Eğer levhalar görülmüyor veya kurallara uyulmuyorsa ister istemez boyutları büyütülerek gözünüze sokulur.

Eğer araçlarınızla üstüne çıkıyorsanız kaldırım taşları da yüksek yapılır.

Eğer tüm uyarıcı levhalara ve kalabalığa rağmen hala hızlı gitmeye çalışıyorsanız kasisler de affedersiniz ama ilçemizdeki gibi deve hörgücü gibi şişirilir.

Bir şehrin kaldırım ve levhaları, o şehirde yaşayan insanların kültürü hakkında bilgi verirmiş.

Öte yandan özellikle köşe başlarında park etmeyi engelleyen kırmızı beyaz renkteki plastik engelleyicileri (duba) mutlaka görüyorsunuzdur. Adam yoldaki park yapılmaz levhasını görmediği gibi bu dubaları da takmıyor. Kimi esnaflar bıçakla kesiyor kimi aracına güvenen şöförler de üstüne park edip kayboluyor!

Meselemiz “Bunları Büyükşehir mi yapıyor yoksa Ödemiş Belediyesi mi!” değil. Amacımız iki belediye arasındaki yetki kargaşasında taraf tutmak da değil. Ben ıslık çalmıyorum.

“Peki kardeşim yazıyorsun da bu konuda yapılması gerekenler nedir?” diye de sorabilirsiniz. Bana göre en etkili çözüm, öncelikle park alanlarını arttırmaktır.

Sonra toplu taşıma uygulamasına destek vermek ve mümkün olduğunca insanların toplu taşımayı tercih etmesini sağlamaktır.

Ardından da bir süre ceza kesileceğini duyurup bu uyarıcı duyurulardan sonra ceza uygulaması başlatmaktır.

Gönlüm kabul etmiyor ama okullardan da tecrübe ettiğimiz gibi en güzel eğitim biçimi ceza kesmek gibi geliyor bana. Ama önce yeterli park alanlarını üretmemiz gerekiyor.

Şimdi Şoförler Odası, ilçe trafik komisyonu ve muhtarlardan olumlu veya sitemli yanıtlar alsam da ben bu şehrin bir paydaşıyım.

Fikirlerimi ve önerilerimi yazmak ‘köyün deliliği’ ise varsın öyle olsun…

Bakmadan Geçme