• Haberler
  • Kadın Girişimciler’den 8 Mart açıklaması

Kadın Girişimciler’den 8 Mart açıklaması

Ödemiş Ticaret Odası Kadın Girişimciler Kurulu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle bir açıklama gerçekleştirdi....

Ödemiş Ticaret Odası Kadın Girişimciler Kurulu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle bir açıklama gerçekleştirdi. Yönetim Kurulu Başkanı Mualla Akgün imzası ile yayınlanan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “8 Mart, kadın hakları hareketinin odak noktasıdır. Kadınlar, dünyada birçok ülkede ve büyük ülkelerde Rusya ve Amerika’da değişimlerin öncüsü olmuşlardır. Dünya Kadınlar Günü, her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.

19. yüzyılda New York’ta en çok işçi istihdam eden sektör, giyim endüstrisiydi. 1908 yılında yaşanan ekonomik kriz dolayısıyla ücretler düşürülmüş, elektrik masrafları ve kullanılan malzemenin ücretleri işçilerden kesilmeye başlanmıştı. 40 bin işçiyi istihdam eden Philadelphia-Baltimore şirketlerindeki 600 adet gömlek fabrikasında yüzde 80’i kadın olan işçiler greve çıktılar. 8 Mart 1908’de ABD’nin New York kentinde çoğu sosyalist olan kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle yapılan miting, işçi kadınların grevleri etkili olmuştur. 

“Sadece bir şirket reddetti”

En büyük kadın grevi, Şubat 1910’da sona erdi. İşçilerin talepleri vardı. Alt işveren (o dönemdeki taşeronluk) uygulamasına son verilmesi; haftalık 52 saatlik çalışma saatinin düşürülmesi, günlük  ücretsiz fazla mesainin iki saati aşmaması, ücretlerde yapılan malzeme ve elektrik bedeli kesintilerine son verilmesiydi. Talepler kabul edildi. Sadece bir şirket sözleşme imzalamayı reddetti: Triangle Gömlek Firması…

Asch binasının son üç katında faaliyet gösteren Triangle Gömlek Firması’nda 1911 yılı 25 Mart’ında yangın çıktı. Asansörlere, yangın merdivenlerine koşan işçiler ancak sadece bir asansörün çalışır durumda olduğunu gördüler. Üstelik de yangın merdivenlerine açılan kapılar kilitliydi. Hayatını kaybeden 146 kişiden 129’u kadın, bunların 48’i sendika üyesiydi.

110 yıl önce kabul edildi

1910 yılında II. Enternasyonal, Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplandı. Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart’ın ‘Internationaler Frauentag’ (International Women’s Day-Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri, oy birliğiyle kabul edildi. Dünya Kadınlar Günü, ilk kez 19 Mart 1911’de Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de anıldı. Gösterilere yüz binlerce kadın katıldı. Oy verme, seçme seçilme, meslek edinme ve mesleki eğitim görme hakkı istedi.

1917’de Rus emekçi kadınlar, ‘Ekmek ve gül istiyoruz’ sloganlarıyla sokaklara çıktı. 8 Mart günü yapılan kadın yürüyüşü ve grevler, Rus Çarlığı’nın yıkılmasına yol açmıştır.

Osmanlı dönemindeki zorluklar

Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, ilk kez 1921 yılında kutlanmaya başlandı. Bu aşamaya gelinceye kadar Osmanlı’nın son dönem kadınlarının emek mücadelesi yadsınamaz. Osmanlı topluluğunda ahlak, ırz, namus kadın demektir. İstanbul’da kadınların namusundan yalnız kocaları, ana babaları sorumlu değildiler. Bütün mahalle halkı, aile hayatını kontrol ederdi. Bir eve kadın girdiği haberi duyulduğunda imam, bekçi ve belli başlı mahalle eşrafı gider, kontrol ederdi. Çatı arasına, kümese kadar aramamış yer bırakılmazdı. Sokakta herkes, kadının kıyafetini koruma hakkını kendinde görürdü.

Savaş, pahalılık, zamlar yapıldığında idare aleyhine dedikodu artığı vakit dikkati başka yöne kaydırmak için kadın kıyafeti, günün meselesi haline gelirdi. Kadın, erkekle kocası dahi olsa bir arabaya yan yana binemezdi. Vapurda, tramvayda, mesire yerlerinde bile kadının oturma  yerleri, kafes perde ile erkeklerden ayrılmıştı. En kötü yerler, kadınlara verilmişti. Fatma Aliye gibi üst sınıf kadın düşünürler, aile ve kadın konularını işlemekteydiler. Kadın söylemi, Osmanlı döneminde önce erkekler tarafından başlatıldı, sonra seçkin tabaka kadınları bu söylemi sürdürdüler.

Medeni Kanun’un önemi

Atatürk’le birlikte kadın söylemi, eşitlikçi bir boyuta dönüşmüştür. Halide Edip ve Nezihe Muhiddin gibi kadınlar, bu harekette önemli rol oynamışlardır. Cumhuriyet’le birlikte şeriat ve hilafet kaldırıldığı için (1924) kadın haklan daha çok tartışılır olmuştur. Kadınlar, Cumhuriyet’le birlikte ancak Atatürk’ün ve İnönü’nün çabaları ile 17 Şubat 1926 günü çıkan Medeni Kanunu ile bazı haklarına ulaşıyordu.

Medeni Kanun’la elde ettiği haklar, toplumun şüphesiz en önemli kazanımı idi. Kadınlar, Cumhuriyet’le gelen haklarının tam olarak farkında olamadılar. Kadının özgür olması, oy kullanabilmesi, evliyse erkeğin esiri olmaması, eğitim görmesi, çalışması, bilim sahibi olması, mirastan eşit pay alması, tek eş olması, erkeğin boş ol demesiyle boşanmaması bunlardan bazılarıydı. Bugün sıradan görünen bu haklar, o gün için bir devrimdi. Atatürk’ün kadın devrimini gerçekleştirirken Avrupa’da eğitim görmüş, kadın-erkek eşitliğine gönül vermiş Latife Hanım’ı yanına alması, büyük anlam taşımaktadır.

“Sayılmasına bile karşılardı”

Bugünkü kadın haklarına ulaşmak, pek kolay olmamıştır. Kadınların 28 Ekim 1927’de nüfus sayımında sayılması için Nisan ayında teklif verilmiş, bu teklife büyük tepki doğmuştur. Değil siyasi hakkı tanımak, hayvanları sayan ancak kadınları nüfus sayımında bile saymaya razı olmayan düşünce hakimdi.

Bugün başlık parası karşılığı kadınların evlendirilmesi, ırz, namus ve töre nedenleriyle öldürülmesi, o düşüncenin devamıdır. 20 Ocak 1924 tarihli yasa ile milletvekili seçilme hakkı, sadece erkeklere veriliyordu.

Dört yıllık mücadele

3 Nisan 1930’daki Belediye Kanunu ile kadınlara belediye seçiminde oy verme hakkı tanındı ancak meclisteki oturuma o gün 198 kişi katılırken 117 milletvekili oylamaya katılmamıştır. Bu oylamaya bu kadar çok sayıda milletvekilinin katılmaması, o zamanki insanların kafa yapısını ortaya koyuyordu. Ancak dört yıl sonra uzun tartışmalar sonucu 5 Aralık 1934’te kadınların milletvekili seçilmesi sağlanmıştır. Atatürk ve fikir arkadaşlarının çabası ile Cumhuriyet’in kurulmasından ancak 11 yıl sonra kadınlar, seçme ve seçilme hakkına kavuşmuşlardır.  

Türklerin Şamanist döneminde kadın ile erkek eşitti ancak günümüzde kadın-erkek eşitliği konusuna önem verilmediğini görüyoruz. Cumhuriyet’in miras hukukundan mahkemedeki şahitlik haklarına kadar hukuksal haklardan en çok kadınlar yararlandığına göre günümüzde Atatürk Cumhuriyeti’nin getirdiği haklara en fazla kadınların sahip çıkması gerekirdi. Ancak ‘Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı’ programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle 1975 yılında ‘Türkiye 1975 Kadın Yılı’ kongresi yapıldı. Böylece 8 Mart, 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı.

“Her kesim benimsedi”

12 Eylül darbesinden sonra cunta yönetimi tarafından dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmasına izin verilmedi. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya devam edilmektedir. Bu yeni dönemin temel farkı, eskiden sadece sosyalist kesimin sahiplendiği bu günün artık hemen tüm kadın kuruluşlarının yanı sıra adeta resmi bayram gibi devlet yetkilileri ve kurumları tarafından da kutlanmaya, hatta şirketlerin de reklam ve pazarlama faaliyetleri ile buna katılmaya başlamasıdır.

Atatürk’ün kafasına göre kadın, hür ve erkeklerle eşit olmalı idi. Medeni Kanun’la Türk kadınlarına Batı kadınının bütün haklarını veren Atatürk, ecnebi erkeklerle evlenen Türk kadınlarına ve ecnebi kadınla evlenen Türk erkeğine bile tahammül etmezdi. Bu da Atatürk’ün dinimize sahip çıkıp saygı duyduğu belirtir.

Köy kadınını getirdiği yeniliklere uyması için zorlamamıştır. Köyde çok evliliğe dahi göz yummuştur. Köy kadınının kurtuluşu, ekonomi ve eğitim şartlarının tamamlanmasına bağlı kalmıştır. Tarlada çalışan kadın nihayet hür, bütün hakları olabilir. Kadın davasında en büyük tehlike; üretmeyen, ekonomiye katkıda bulunmayan, eve kapatılan kadındır.

“İnsan haklarıyla eşdeğer”

Atatürk’ün çağdaşlaşma projesinde kadın-erkek eşitliği, insan haklarıyla bir arada düşünülmüştür. Cumhuriyet’le birlikte kadınlar, erkeklerle eşit eğitim hakkı kazandılar. 1928’de alfabenin değiştirilmesidir. Bu devrimle kadın-erkek herkesin okuma yazması kolaylaşmıştır. Millet Mektepleri ve Köy Enstitüleri, tüm toplumun değişiminde ve kalkınmasında önemli rol oynamışlar, kadınların ve sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitimle kız çocuklarının okuma oranları yükseldi. Bunu üniversitelerde okuyan kız öğrenci sayısından da görebiliriz.

Bir toplumda düşüncenin ve kadınların bağımsızlığı, paralellik gösterir. Özgür düşünebilen, yeteneklerini sergileyebilen, bir rengi ve kişiliği olan, birbirinin kopyası olmayan insanlar ve kadınlar, gelişmenin ve çağdaşlığın dinamizmine uygun düşer. Bu özellikleri de ancak dinden bağımsız ve akılcı bir eğitim kazandırabilir. Eğitimsiz kadın; üretmede, verimde, ailenin beslenmesi ve sağlığı konusunda yetersizliklerin kaynağıdır.

“Ev kadınları emekçi değil mi?”

‘Kadınların büyük çoğunluğu; mülksüz, yoksul ve emekçidir. Kadınları emekçi ve emekçi olmayanlar olarak sınıflamak, her şeyden önce ücretli bir işte çalışmayan ev kadınlarının evde çocuk, koca, yaşlı bakımı için harcadıkları ücretsiz emeği yok saymak anlamına geliyor. Ev kadınları emekçi değil mi? Kadın hareketi, kadınların boğaz tokluğuna çalışması/çalıştırılması olan ev işinin ve görünmeyen emeğin görünür hale gelmesi için mücadele etmeli’ diyen Yaprak Zihnioğlu’nun sözleriyle bitirirken kadın ve kızların eğitimi ve çalışma hayatına katılması, bu çarelerin başında gelmektedir.

Ödemiş Ticaret Odası Kadın Girişimciler Kurulu olarak Ödemişli kadınlarımızın Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyor, insan haklarının uygulama alanının kazanıldığı yıl olmasını diliyoruz.”

 

Büşra Boyar

Bakmadan Geçme