Israr yok

Kalbinin sesini dinle. Yalnız kaldığında. Özellikle yalnız kaldığında sana ne söylüyor? Kalabalıklar içinde başka seslerin bastırması...

Kalbinin sesini dinle. Yalnız kaldığında. Özellikle yalnız kaldığında sana ne söylüyor? Kalabalıklar içinde başka seslerin bastırması sonucu çoğu onu duymuyorsun, ne dediğini duymaya belki de vakit ayıramıyorsun. O kadar çok dikkat dağıtıcı var ki belki de onu duymaya sıra gelmiyor. Onun dediğine kulak kabart, bu ne diyor dikkat kesil, berikini dinle… Eee senin özün, kalbin ne diyor ona kulak veriyor musun? Bir de onu dinle.

Sosyal yaşamın getirisi belki bu durum. Sürekli insanlarla haşır neşir durumdayız. Elbette dinliyoruz, dinlememiz gerekiyor ama tek önceliğimiz başkalarını dinlemek, anlamak da olmamalı öyle değil mi? Arada bir durup önceliği kendimize verebilmeliyiz. Yoksa bir süre sonra “özüne bak” sinyali vermeye başlayacaktır bedenimiz. Duygusal açıdan doyurulmamış, anlaşılamamış, istekleri hep ötelenip ikincilleştirilmiş bir kalp, ruh rahatsızlığını dışa da vurmaya başlayacaktır. Onun için durup arada iç sesine kulak ver. Ne söylüyor, ne istiyor, istekleri makul mü, halinden memnun mu bir bak. Zamanında, sıcağı sıcağına, biriktirmeden analiz et durumu ve çözüm üret eğer bir rahatsızlık varsa. İç sularını iyice bulandırmadan al önlemini. Vaktinde yapılan iç denetim ve müdahale, sıkıntıyı büyütmeden çözmeye götürecektir seni. Öyleyse iç sularının bulanmasına izin verme…

İnsan, öğrenen bir varlık ve yapısı itibariyle yeniye çabuk adapte olabilecek bir yaradılışta ama aynı zamanda çevresel faktörlerden de çabuk etkilenebilecek bir yapısı var. İster istemez içinde bulunduğu ortamın şartlarından etkileniyor. Kendini sosyal çevreden tamamen soyutlaması da mümkün değil ama arada yukarıda da söylediğim gibi kendine soyutlanabileceği, yalnızlaşacağı küçük zamanlar da ayırabilmeli. Ayırmalı ki kendisiyle sıkıntıya düşmesin. Başkalarının dertleriyle uğraşırken kendisi dert sahibi olmasın. Öyle değil mi?

Bir de bazen başkalarına bir şeyler öğretme derdine düşüyoruz ama karşıdaki anlamak istemiyor ve de kendi bildiğinde -yanlış olsa da- ısrarcı ise çok da üstelememek gerekiyor galiba. Epiktetos, “bir insanın bildiğini zannettiği şeyi öğrenmesi imkansızdır” demiş. İnsanın doğasında bu var olsa gerek. Onca zaman önce söylenen, günümüz insanına da uyuyor. Öyleyse zorlama karşıdakini, almak istemiyorsa verdiğini çok ısrar etme. Öyle ya sen görevini yap geri çekil, üsteleme, gerisini o kişiye bırak.

Bunları sadece sana söylüyorum zannetme. Kendime de söylüyorum. Ben söyledim söyleyeceğimi, gerisi sana kalmış. Israr yok…

güneş ışımış üstümüzde

uçuşuyor eteklerim

çimenler üstünde

havai düşünceler usumda

anlar mısın beni

dinler misin

kelebekleri

kovalar mısın benimle

dur demeden

sorgulamadan

anlar mısın

dalındaki çiçeği

seyreder misin ben gibi

sen bilirsin…

 

 

 

Bakmadan Geçme