İsraf
Dünyanın durumu malum, giderek kötüleşen bir tablo çiziyor zaman. Yangınlar, iklim değişiklikleri, üretim alanlarının giderek daralması,...
Dünyanın durumu malum, giderek kötüleşen bir tablo çiziyor zaman. Yangınlar, iklim değişiklikleri, üretim alanlarının giderek daralması, tabloyu giderek karartıyor ve insanoğlu yaptıklarıyla, kendi eliyle buna prim veriyor. Heyhat! “Geri dönmek için çok vaktimiz yok, çok çaba gerekiyor” gibi bir düşünceye kapılıyoruz çoğu zaman. Okuduklarımız, basın aracılığı ile gördüklerimiz maalesef hiç iç açıcı değil ve bizi böyle düşünmeye sevk ediyor. Ancak hayıflanmakla bir yere varılamayacağı ve yol alınamayacağı da malum. Yani bir şeyi bütün bütün elde edemiyorsak bütünüyle gözden çıkartmak da olmaz öyle değil mi? Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaya devam etmek gerekir.
Maksadım, karanlık bir tablo çizmek değil ancak şu dönemin insanlara kazandırdığı en büyük alışkanlık, her şeyi çok hızlı tüketmek. Hoyratça ileriyi geriyi düşünmeden hangi konuda olursa olsun var olanı bitirmek. Bunu hayatın her alanında somut bir şekilde görmek mümkün. Zamandan ilişkilere, fikirlerden yaşanılan gelişmelere ve haberlere, giyilenlerden yenilenlere, kullanılan sözcüklerden dinlenilen müziklere kadar çok hızlı bir tüketim ve miadı doldu furyası var. Sürekli harcıyoruz ve “Bunun zamanı doldu, modası geçti, bayatladı” deyip atıyoruz yani israf ediyoruz.
Çok güzel bir söz hatırlıyorum, “İhtiyaçtan fazlası israftır” diye. Galiba her şey, ihtiyacımızdan fazla olanı edinmemizle başlıyor. Sonra da giymediklerimiz, kullanmadıklarımız ve de yemediklerimiz yığılıp duruyor. En çok da gıda israfı yapılıyor. Gazete manşetinde okudum, Antalya’da düzenlenen Ho-Re-Ca Fuarı’nda yapılan açıklamaya göre Türkiye’de gıda israfının maliyeti, 300 milyarın üzerine çıkmış.
Gıda israfı had safhada. Maalesef her gün binlerce ekmek, çöpe atılmakta ya da israf edilmekte. İnsanlar, poşetler dolusu ekmeği çöpün kenarına koyuyor. Evlerin kapı önlerinde çöpe bırakılmış ekmekler, poğaçalar, simitler görüyorum sıkça ve her defasında şunu soruyorum: Bu insanlar, neden yiyebileceğinden fazla alıyor bunları? Hani her yediğimiz nimet ama ekmek ayrı. Ona yapılan bu muamele, çok incitici geliyor bana. Onca aç insan varken bu kadar pervasızca ekmeği sokağa atmak çok gücüme gidiyor. Tarlaya ekilmesinden soframıza gelinceye kadarki süreçteki emeğe, emeği geçen onca insana ve harcanan zamana saygısızlık sayıyorum bu durumu. Yani “Ben kazanıyorum, var ki alıyorum” deme sorumsuzluğu bize verilmemiş. Yiyebileceğin kadarını al tabağına, yiyebileceğin kadarını koy sepetine. Sonra “Bayatladı, artık” deme…
Söz konusu ekmek olunca söylenecek söz de çok. Çok kolay ulaşabildiğimiz ve yoksunluğunu görmediğimiz için mi bu kadar ekmek israf ediliyor ülkemizde bilmiyorum. Diyelim ki fazla geldi ekmeğimiz ve bayatladı. Hepimizin bildiği birçok yöntemle ziyan etmeden tüketebiliriz artan ekmeklerimizi. Bayat ekmekleri ufalayarak köftelere koyabiliriz. Küçük küçük küpler şeklinde kesip fırında kızartarak çorbalarda tüketebiliriz, hem de daha estetik ve lezzetli hale getirebiliriz sunumlarımızı. Kahvaltılarda ekmek kızartma makinesinde kızartarak tereyağı sürüp mis gibi kahvaltı yapabiliriz veyahut yumurtalı ekmek alternatifini kullanabiliriz. Bayat ekmekle yapılan börek lezzetinde yeni tatlar deneyebiliriz. Ekmek tatlısı da başka bir alternatif olabilir. Ne dersiniz, bu kadarını hepimiz yapabiliriz değil mi? Hem “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz” diyen bir inancın mensubuyuz. Bu anlayışa sahip, ekmeği en büyük nimet sayan bir toplumda bu kadar ekmek israfı gücüme gidiyor…