İşini Edebiyle Yapanı Rahat Bırakın!
Sevgili dostlarım üzülerek söylüyorum ki işinin ehli olmak, adabıyla yapmak, anlayışlı davranıp paylaşarak yaşamak, şimdilerde hadsiz...
Sevgili dostlarım; üzülerek söylüyorum ki işinin ehli olmak, adabıyla yapmak, anlayışlı davranıp paylaşarak yaşamak, şimdilerde hadsiz insanların edepli insanları yaraladığı yerler olmuş.
Üzülerek söylüyorum çünkü bu özellikler; insanın kariyer edinmesinde, yaşadığı şehre ya da ülkeye değer katmasında önemli argümanlardı. Giderek liyakatsiz, hadsiz, kıskanç ve kibirli insanların varlığının artması, diğer kişilikleri de yaptıklarından bezdirmeye çalışıyor.
Bazen “Başlarım …….” diye sövsek de bırakıp gidilemiyor. Bu haldeyken bir de yanlışa bile isteye ortak olunamıyorsa sancıların en büyüğüdür. Direnmek, belki zaman kaybı olsa da hakların er geç ortaya çıkması gibi güzel olan yanları olduğunu bilmek biraz rahatlatıyor gibi!
Sülalede başlayan kıskançlık, hısım olduklarınla devam edip iş yerindeki arkadaşların ya da konumuna göre patronuna kadar uzanıyor ve dost dediklerin dahi senin acılarından ya da eksiklerinden nemalanmaya çalışıyorsa ha işte buna da üzülme çünkü Türkiye gerçeğinin çoğu bu ilişkileri kapsıyor.
Sana düşen, yaşadıklarının sadece sana has şeyler olmadığını kabul etmek. Ve iyi olmaya, doğru olmaya, vefalı ve minnet dolu olmaya devam etmendir ki gör bak karanlıklar, karanlıkları içinde kıvrana kıvrana sonlarını hazırlıyorlar. Sadece bakış açını değiştirmeli, gönül gözünü açmaya çalışmalı ve kimseden etkilenmeden kendi işine, aşına, evine her ne yapıyorsan ona odaklı yaşamalısın. Hiç ummadığın anda ummadığın şekilde ödüllendirilirsin de sen bile farkına varmazsın!
Şimdi gelelim diğer karanlık taraftaki insanlara. Kardeşim, şimdiki yazacaklarımı inan benim aklım almıyor. Başkalarının üzerinden prim yapmaya çalışan insanlar mı desem ya da emeklerinin karşılığında kişilerin haklarını yiyen o aç insanları mı? Verilen işe “bire bin katmak” derler ya ha işte verilen göreve öyle değer katan kıymetlileri alaşağı etme düşüncesini mi? Ya da profesyonelliği ve de nezaketi zayıflık zannedip ezmeye yeltenen o zavallı beyinleri ve yahut çalışılan alanları basan, gücünü rahatlatıcı maddelerden alan şahsiyetsizleri mi? Hangi birini anlatayım size. Sahi bunlar yalnız kaldıklarında o güzel kafaları düzeldiğinde hiç mi utanmazlar? Ah ne güzel duygudur şu “utanma, ar” hissi. En son yazıya en son yaşanılanı örnekleyeyim.
Projesi şahsıma ait bir çalışmayı bazı arkadaşlarımla gizlilik içinde yürütmeye çalışıyoruz. Sonuçta bu sadece Ödemiş’e değil, Ege hatta umuyorum ki Türkiye’nin gündemine oturacak bir projedir. Projenin oluşma safhasında da bir kurum başkanı, bize kapılarını sonuna kadar açmış ve çalışmaları kurumun salonunda yapmamıza izin vermiştir. Derken günlerden bir akşam yine biz projenin üzerinde çalışırken önce bir, sonra iki içkili şahıs tarafından çalıştığımız alan basıldı. Işıkları kapatma çabaları, bizi kovma çabaları, biraz benim deliliğimle baş koyuşum ve çoğu da kurum başkanımın olaya müdahalesi ile son bulmuştur.
Bu projenin yönetmeni olan sevgili kardeşim naif, kibar, ekmeğinin peşinde olan, evli, bir çocuğu olan, İstanbul’dan kısa süre önce Ödemiş’e gelmiş sanatçı bir kardeşim. Kişileri tanıdığı için zaten ben önce konuya karışmak istemedim. Ancak gördüm ki bu hadsiz insanlar, o sustukça üzerine daha da yükleneceklerdi.
Burada bizim ne yaptığımız, bu kardeşimin ya da diğer içkili insanların kim olduğu mühim değil, ne üzücü biliyor musunuz? Yapılan çalışmanın önünün kesilmesinin sebebi nedir ben bilmem çünkü şahısları tanımam. Ancak kaliteyi görmek, ortak olmaya çalışmak, hadi bunları da geçtim, “buyur eden” insanlara nezaketsizce davranmak insanlığa sığmadı.
Üzüldüm, biliyorum ki Ödemiş paylaşamayan, bir olamayan bir şehirdi. Şimdi de iyiyi ve kaliteyi savunmak yerine kıskanan ve önünü kesen bir şehir olmaya aday. (olmasını istemiyorum, kendi konfor alanlarınızdan ve olduğunuz kişilikten bir an sıyrılmaya çalışıp bir de “dışarı çıkmayı!” deneyin ve benim / bizim gözümüzle görmeye çalışınız, bu nadide şehrinizi ve geriye kalan birkaç kumaşı kaliteli insanlarınızı)
Ödemişli dostlarımın birçoğu da bundan şikayetçi. Mülki amirime, belediye başkanına, STK’ ların başkanlarına, siyasi partilerin ilçe başkanlarına, muhtarlara sesleniyorum: Bir tuğla koymak isteyenin balyozla ezilmesine göz yummayınız.
Birçok kaliteli arkadaşımın önü sırf ya particilikten, ya hemşericilikten (aslı da bu değil ya işte) ya kıskançlıktan ya da kıymetsizlikten kesiliyor.
Gözünüzü seveyim, herkes bir değerdir. Önemli olan kendinden başkalarını düşünecek kadar yürekli olanıdır. Kimsenin acısı ya da eksiğinden mutlu olmam ama kimsenin de benim/bizim gibilerin çabasında emeğinde gözü olmasa iyi olur çünkü Tanrı’nın adaleti şudur ki; Herkes yüreğindeki niyetin ekmeğini yer. Unutmayınız!
Sevgiler…
Bakmadan Geçme





