İşgal öncesi İzmir’de sosyal yaşam-I

İzmir, I. Dünya Savaşı çıkana ve bunu takip eden parçalanma sürecine kadar çeşitli milletlerin ve dinlerin...

İzmir, I. Dünya Savaşı çıkana ve bunu takip eden parçalanma sürecine kadar çeşitli milletlerin ve dinlerin buluşma noktası olmuştu. Yüzyıllar boyu bu kentte birlikte yaşayan, birbirlerini ister istemez birçok yönde etkilemiş olan farklı toplumların adet ve gelenekleri, birbiriyle büyük benzerlikler göstermekteydi. Öyle ki dini farklılıklar ve dinsel törenlerin gerektirdiği ritüeller dahi yalnızca ayrıntıda kalan özelliklerdi. Basit bir örnek vermek gerekirse inançları aynı olmayan bu cemaatlerin düğün törenleri bile hemen hemen birbirinin aynıydı.

İzmir’de Türk, Rum, Musevi ve Ermeni bir arada yaşıyorlardı ancak nüfusun çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Osmanlı İzmir’inde Türkler, önceleri tarımla uğraşıp kuruttukları üzüm ve incirleri Osmanlı’nın diğer bölgelerine gönderirlerdi. İzmir’in Asya ve Avrupa arasındaki ticari rolü, 17. yüzyılda başlamış ve bundan sonra İzmir hızla büyüyüp önem kazanmış, ayrıca bu dönemde şehre birçok yabancı göç etmiştir. 19.yüzyıl ortalarına kadar dışarıdan çok göç almasına rağmen yine de Türkler, şehir etrafındaki arazilerin sahibidirler ve de şehir bir Türk şehri karakterindedir. Şunu da belirtmek gerekir ki İzmir tarihinde Türkler hiçbir zaman azınlıkta olmamışlar, daima sayıları diğer unsurlardan fazla olmuştur. Türklerden sonra en önemli unsur olan Rumlar, İzmir’in tarihinde yüzyıllardır yer almaktaydılar. 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra şehir nüfusunda önemli bir paya sahip olmaya başlamışlar ve bundan sonra İzmir’de Rum nüfus giderek çoğalmıştır.

Türkler, İzmir’de çok sade bir yaşam sürmekteydiler. Geleneksel dini bayramlar çok önemliydi ve şenliklerle kutlanır; Türklerin yaşamına renk katardı. İzmir’de bayramlar, top atışları ile duyurulurdu. Yine Ramazan ayının başlaması da Kadifekale’den ve limanda bulunan Osmanlı savaş gemilerinden atılan toplarla halka duyurulmaktaydı. Özellikle dini bayramlarda camiler süslenir, insanlar en güzel kıyafetlerini giyerek sokaklara dökülür ve bayram ziyaretlerine giderlerdi. Bayramda usul olarak tüm askeri ve sivil görevlilerle konsolosluk tercümanları da valiyi ziyaret ederlerdi.

Dini bayramlardan başka bazı mahalli bayram ve şenlikler de olurdu ve Türkler, bu şenliklerden büyük zevk alırlardı. Bu mahalli bayramlara Afrika kökenlilerin kutladığı “dana bayramı” örnek verilebilir. Ayrıca bayramlardan başka bazı önemli olaylar olduğunda da toplar atılır ve şehirde kutlamalar yapılır; çarşılar, dükkanlar süslenirdi. Buna en güzel örnek de padişahın bir oğlunun olmasıyla yapılan kutlamalar ya da yine padişahın doğum günü kutlamalarıdır.

İzmir’de zaman zaman çeşitli spor etkinlikleri kendini gösterirdi ve bunlardan en önemlileri, ata sporumuz olan güreş ve ciritti. Kentte her tabakadan halk için en önemli eğlence ve vakit geçirme alanı ise öncelikle kahvelerdi. Kahvehanelerde tütün ve kahve içip sohbet etmek, toplum içindeki erkek nüfusun vazgeçilmez bir alışkanlığıydı.

Türk kadınlarının başlıca vakit geçirme yerleri ise öncelikle pazarlardı. Kadınlar dışarıya yalnız değil, kalabalık gruplar halinde çıkarlardı. Çarşıları dolaşır ya da kahvelerini yanlarına alıp mezarlık ziyaretlerinde bulunurlardı. Osmanlı sosyal yaşamında mezarlıklar, günümüzde olduğu gibi etrafına duvar örülmüş ve sadece belirli günlerde ziyaret edilen yerler değildi. Halk, tatil günlerinde mezarlıklara topluca ziyarete gider, hatta orada piknik yapardı. İnsanlar vefat etmiş atalarının yanında vakit geçirmek istediğinden mezarlıklar yaşamın bir parçasıydı.

İzmir’de Türklerin yaşadığı bölgede asayiş çok düzgündü, her mahallenin kendi namus ve şerefi kutsal bir emanet olarak kabul edilir; herkes mahallesinde yaşayanlara sahip çıkardı. Hırsızlık, namusa saldırı vb. olaylar pek görülmezdi. Toplum içinde kadınlar, genellikle saygın tutulurlardı. Herhangi bir Müslüman hanıma laf atmanın cezası kırbaçtı ve kişisel bir temas ise çok daha ağır bir şekilde cezalandırılırdı.

Osmanlı yönetimi, sınırları içerisinde yaşayan tüm gayrimüslimlere ırki ve dini özgürlüklerini barış ve düzen içinde koruma ayrıcalığını vermiştir. Türkler, gelenekleri ve inanışlarının verdiği bir karakterle İzmir’de yaşayan diğer unsurlara ve dışarıdan gelen yabancı ziyaretçilere karşı oldukça hoşgörülü ve anlayışlıydılar. Hatta İzmirli Müslümanlarda diğerlerine karşı öyle büyük bir hoşgörü mevcuttur ki şehre gelen gezginler bunu “umursamazlığa varmıştır” diye tanımlamışlardır. Hangi düzeyde olursa olsun bir Türk, yabancılara karşı aşırı konukseverlik göstermiş; gezginlerin çoğu bu durumu yazılarında belirtmiştir. Özellikle ileri gelen bir Türk’ün evine giderken davete gerek olmadığını, merak nedeniyle habersiz bir ziyarette bulunulduğunda ev sahibi tarafından mutlaka en iyi şekilde ağırlandıklarını da gözlemlerine eklemişlerdir.

İzmir’de Türkler arasında en çok rağbet gören meslek, devlet memurluğu idi. Bu heves, en fazla 19. yüzyılda kendini göstermiştir. En önemli uğraş ise tarımdır. Esnaflık ve diğer çeşitli sanat dalları, Türk halkı tarafından pek ilgi görmezdi. Devlet memurluğu için artan ilgi ile beraber sokaktaki sütçüler, manavlar, mahalle bakkalları, berberler, fırıncılar, aşçılar, kasaplar, lokantacılar, hancılar, otel işletmecileri vb. meslekler, çoğunlukla Rumların eline geçmişti. Türkler arasında zenginler, bütünün ancak çok küçük bir parçasıydı çünkü az önce de değindiğimiz gibi varlık kaynakları oldukça sınırlıydı ve bunlar ya toprak sahibi olmak ya da devlet memurluğu yapmaktı. 20. yüzyılda Türkler, kendi öz yurtlarında adeta yabancı bir unsur gibi kalmışlardı. Yoğunlukla Tilkilik, Pazaryeri ve İkiçeşmelik gibi yerlerde hayatlarını sürdürmekteydiler. Diğer yerlerde, özellikle kıyıda azınlıklar hakim hale gelmişlerdi.

Kent içinde yaşayan çeşitli cemaatlerin büyük devletlerin çıkarları uğruna henüz oyuncak edilmedikleri zamanlarda gayet iyi geçinen halkın huzuru, daha sonra özellikle Rum halkının bir bölümünün yönetici egemen sınıf olan Türklere karşı bir kıskançlık ve düşmanlık duygusu geliştirmeye başlamasıyla sarsıntıya uğradı. Bu devirde İzmir Rumlar için daha da önemli bir hale gelmiş, şehirle ilgili çeşitli hayaller kurmaya başlamışlardı. Büyük devletlerin Türklerin aleyhine körüklediği hayaller ve düşmanlık hissi, Yunanlıların İzmir’i işgali ile sonuçlanmış; ne yazık ki sonuçta iki taraf da büyük kayıplar vermiştir.

Bakmadan Geçme