İNSANIN SUSUZLUĞU

Damla damla yağan yağmur vadileri doldurur… Akar gider derya olur… İnsanın susuzluğu aynı kalır… Susuzluktan muradım...

Damla damla yağan yağmur vadileri doldurur… Akar gider derya olur… İnsanın susuzluğu aynı kalır… Susuzluktan muradım hayatın kaynağı ve devamını sağlayan suyun yokluğu, dehidrasyon hali değil…

Varlığımız ve sahip olduğumuz her şeye rağmen tatmin ve huzuru hep başka şeylerde arama hali… Huzuru ve mutluluğu sahip olduklarımızda değil de elde edeceğimiz başka şeylerde arama… Her şeyi tamam olan kimse yok; her şeyi eksik gören insan çok… Daima zayıf ve kusurlu olmasına rağmen…

Fransız yazar Montaigne, bir Makedon kralından söz eder, zafer ve istila tutkusuyla tutuşan, İtalya’yı fethetmeyi kafasına koyan… Bilge bir danışmanı, kralın bu tutkusunun ne kadar boş olduğunu ona göstermek ister:

“Efendim! Peki, bu büyük işe ne amaçla girişiyorsunuz?”

“İtalya’nın efendisi olmak için.” der kral.

“Peki, daha sonra?”

“Galya ve İspanya’ya geçerim.”

“Peki, sonra?”

“Oradan Afrika’ya ve Asya’ya geçerek tüm dünyayı emrim altına alınca dinlenmeye geçerek istediğim gibi yaşayacağım.” deyince danışmanı:

“Tanrı aşkına! O zaman şimdi gücünüz ve imkânınız varken neden bu son hedefinizi gerçekleştirmiyorsunuz? Şimdi kolayca yapabileceğiniz bu arzunuzu neden onca tehlike ve riskin ardına atıyorsunuz? Bu uğurda kazanacağınız dostlarınızın yanında intikam almak için fırsat kollayan düşmanlarınız da olacak.” der.

Mutluluğu ve huzuru ötelemeyin! Çok şey, çok sorun getirir…

Biz elimizden gelenleri yaptıktan sonra gerisi yani huzurlu veya huzursuz olmamız bizim biraz da hayata bakışımıza, kendimize bağlı…

Cennetle cehennemi birbirinden ayıran bölgedeki surun yüksek kısmına A’raf denir. Orada bulunanların mutlu ve mutsuz olmaları kendilerine bağlı… Eğer bakışlarını cehenneme çevirirler ise hallerine şükrederler… Gözlerini cennet ehline çevirilerse hallerinden şikâyet ederler…

Hz. Peygamber, “Sizden birisi emniyetli, sağlıklı ve günlük rızkı da yanında olduğu halde sabahlar ise, sanki tüm dünya kendisine verilmiş gibidir.” buyurur.(Timîzî, Zühd, 34)

Bizler, kendisine dünya verilmiş gibi şükredip huzura erenlerden miyiz? Yoksa, sahip olduklarımızı unutup dünyanın kendimize verilmesini hırsla bekleyenlerden miyiz?

Bakmadan Geçme