İnsan olmak yahut Eylül ve Leylalar
Az önce birkaç gazete haberini art arda okudum. Bunlardan söz etmeden önce bir olayı anımsatmak isterim....
Az önce birkaç gazete haberini art arda okudum.
Bunlardan söz etmeden önce bir olayı anımsatmak isterim.
“Sakarya’nın Sapanca ilçesinde ormanlık alanda bacakları kesilmiş halde bulunan ve İstanbul’da ameliyat edilip tedavisi sürerken ölen siyah yavru köpeğin görüntüleri.”
Hafızalardaki canlılığını koruyan bir olay henüz. Buna çok benzer bir başka olaydan söz etmek gerek. Bu haber de köpeklerle ilgili ve bir insandan vahşet haberi.
“Sabah saatlerinde Hakkâri kent merkezine yedi kilometre uzaklıkta bulunan Zap Vadisi çevresinde devriye görevi yapan bir güvenlik korucusu, gözleri oyulmuş köpekle karşılaşınca hemen görüntülerini ve fotoğraflarını çekip yardım için internetten araştırma yaptı. Güvenlik korucusu, araştırmaları sonucunda Muğla’nın Dalaman İlçesi’nde yaşayan hayvan hakları savunucusu Türkan Dağdelen’e ulaştı.”
Bu ikinci haber, henüz çok yeni.
Bu haberlerin altına bir de büyük harflerle LEYLA yazın.
Bir de EYLÜL.
Yine pek çoğumuzun belleğindeki bir ismi ilave edin.
“Ceylin”
Masum, savunmasız insanlar ve hayvanları bir tarafa koyun, ötekileri de aynı tarafa.
*
İstisnasız hepimiz dil bilmez, yürüyemez, kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz birer bebek olarak doğuyoruz. Önce anne ve babalar, ardından çevre ve okul bizi şekillendirmeye başlıyor.
İşte bu süreçte yaşananlar, bizi nereye götürüyor? Buna esaslı bir biçimde bakmak gerekiyor.
Küçük bir davranışın dikkate alınmaması, ileride çok büyük hatta korkunç sorunlara yol açabiliyor.
Sonuçları hoşa gitmeyen olaylarda sebepleri sorgulamak ve bulmak önemli. Ve o sorunları ortadan kaldıracak bilgi ve beceriye sahip olanlara saygı duymak ve onlara yol açmak.
*
Bunca vahşet, nasıl ortaya çıkıyor?
O masum, tertemiz doğmuş yavrucak, nasıl bir caniye dönüşüyor?
O yaşa gelene kadar birçok insan tanıyor, birçoğu ile komşuluk, arkadaşlık yapıyor.
O insanların bundaki payı nedir?
Unutmayalım, bazen söylediğimiz bazen de söylemediğimiz bir şey, olumsuz bir duruma yol açabilir.
Belki öğretmen olmanın getirdiği bir duyarlılıkla etrafımda yanlış bir davranış gördüğümde gider, yanlış yapana bunu mutlaka fısıldarım.
Yanlışların, doğruların altı çizilmediğinde o davranışların yabani otlar gibi gelişigüzel boy vereceği unutulmamalı.
O yabani ot bazen bir pıtrak, bazen bir devedikeni, bazen de her yeri dikenlerle dolu bir kaktüse dönüşebilir.
O noktada lanet okumak, ilenmek, öfkeden küplere binmek hiçbir işe yaramaz.
*
Sevgi ve değer görme.
İnsan yaşamındaki iki temel ihtiyaçtır. Bir çocuk, kendini değersiz bulduğunda ve sevilmediğini hissettiğinde bunu elde etmeye çalışır. İşte bu noktada aile ve çevreye düşen en önemli görev, çocuğa bu duyguları hissettirecek yol ve yöntemleri bulmaktır.
*
Üretmek, insanı değerli kılar. Ürettiğinizin beğenilmesi, takdir edilmesi sizi sevindirir.
Sevgi, dostluk ve umutla.