'İnanın bu genci affederdi!'
Gazetemizin yazarlarından arkadaşımız Erdem Boyacı, önceki gün yazdığı yazıda Faruk Erem'in “Suçluyu kazıyınız altından insan çıkar”...
Gazetemizin yazarlarından arkadaşımız Erdem Boyacı, önceki gün yazdığı yazıda Faruk Erem’in “Suçluyu kazıyınız altından insan çıkar” özdeyişini ele alarak suç ve suçun oluşmasında toplumun önemine dikkat çekmiş.
Faruk Erem Kültür ve Sanat Vakfı’nın internet sitesine baktım. Erem, başka bir sözünde de “Bir ülkede bir tek masum kişi cezalandırılmış ise o ülkede herkes suçludur” demiş. Hukuk fakültesinde akademik kariyerine başlayan Faruk Erem, profesör olduktan bir süre sonra fakülte dekanlığına getirilmiş ve üniversite hocalığı yaptığı yıllar boyunca pek çok eser yazmış.
Önceki haftalarda yapılan bir açık lise sınavında Ödemiş Cezaevi’nde görevli idim. Cezaevi ortamları çok farklı. Kimi kendini savunmak, kimi de çeşitli nedenlerden dolayı aldığı cezayı tamamlamak için tanımadığı, bilmediği ve istemediği insanlarla birlikte beraber olmak zorundadır.
Öğrendiğimiz kadarı ile Ödemiş Cezaevi, diğer cezaevleri gibi normalin üstünde bir kapasiteye sahipmiş. Tamamen tüketim. Üretime yönelik hiçbir şey yok!
Faruk Erem’in sözlerini dikkate alırsak bir ülkede cezaevlerindeki yoğunluğun temel suçlusu, yine toplumun kendisidir. Eğer bir toplum, kendi düzenini sağlıklı bir düzeye çıkaramıyorsa sıkıntı yaşama yoğunluğunu da düşüremez.
Toplum, bir bilgisayar gibidir. Eğer devrelerinden biri kopuksa mutlaka bir yerde bir yanlışlık oluşacaktır. Bir program çalışmıyorsa, işleyişinde yavaşlık varsa, çalışırken koku geliyorsa ve gürültülü çalışıyorsa o bilgisayarın bakıma ihtiyacı vardır.
Biliyorsunuz teknoloji, sürekli olarak değişim ve gelişim içindedir. Teknolojiye ayak uyduramazsanız elinizdeki bilgisayar iş görmez hale gelir. Zamanla ya parçaları değiştirmek ya da bilgisayarı toptan yenilemek zorunda kalırsınız.
Kültür ve gelenekler de öyledir:
Bizim lise yıllarımızda saçlarımızı kulak üstüne uzatamazdık. Parka ve kot pantolon giymek yasaktı. Kızlarla konuştuğunuzda adınız çıkardı. Öğretmenin önünde sigara içilmezdi…
Şimdi öyle mi!
Öğrenci, dış kapının önünde sigara içiyor. Bırakın parka ve kot giymeyi, yırtık pantolonlarla okula geliyor. Kızlar, erkek arkadaşları ile el ele göz göze…
Demem o ki kendimizi yenilemek zorundayız. Yenilerken de dengeyi bulmak zorundayız. Ne geride kalmalı ne de aşırıya kaçmalıyız. Sıkıntıları tespit edip zamanında önlem alabilmeliyiz. Akan, kokan bir yer varsa ilgili yerlere başvurup sağlıklı çalışmasını sağlamalıyız.
Konuyu Ayhan Kökmen arkadaşımızın görevi başında bir hiç uğruna öldürülmesine getireceğim.
Kamuoyunda bir sürü bilgi kirliliği var. Şöyle olmuş, böyle demiş falan. Ama açık olan bir durum var ki biz bir yerlerde hata yapıyoruz. Belki de evin pisliğini halı altına veya kapı arkasına topluyoruz.
Toplum, aile ve birey, sorumluluklarını yerine getirmemiş ki geliyorum diyen bu olayı engelleyememişiz.
40 yıldır hatta yüzyıllardır ülkemizin başına bela olan bir kimlik sorunu var ki bir türlü çözemiyoruz.
Farklı kültürlerin bir arada yaşamasını sağlayamıyoruz.
Bizim kuşağın yaşadığı dönemde meydana gelen Aralık 1978 Kahramanmaraş, Temmuz 1993 Sivas ve Başbağlar, Ekim 2015 Ankara Tren Garı katliamları. Toplumsal cinnet zamanlarımız.
Her akşam TV’leri açtığımızda ya bir kadın cinayeti ya da bir kaza haberi ile karşılaşıyoruz.
Belli ki bilgisayar devrelerinde bir yanlışlık var. Toplum olarak nerede bağlantı yanlışı yaptığımızı bulmak zorundayız.
17 yaşındaki bir genç, kendisini topluma kazandırmaya çalışan iki delikanlı babası bir öğretmeni makamında acımadan öldürüyorsa, “Yanlışlık nerede?” diye sormak zorundayız.
Geçtiğimiz gün, rahmetli Ayhan hocamızın ailesini evinde ziyaret ettik. Eşi, “Eğer Ayhan ölmese, bir iki ay içinde iyileşse idi inanın bu genci affederdi” dedi.
Rahmetli eşi gibi kendisi de bir eğitimci olan Ümmü Hanım, çok acılıydı ama “Artık bir çözüm bulmak zorundayız” diyebilecek kadar da bilinçli bir anne idi.
Çocuklarımıza sahip çıkalım. Kimlerle, neler peşinde haberdar olalım. Gittikleri yerlerde kimlerle arkadaş oluyor, ne gibi düşüncelerin peşinde izleyelim.
Yoksa devrelerimiz yanmaya devam edecek.