İçimizden Biri!

Sevgili dostlar, bugün yine hepimizin tanık olabileceği bir davranış çeşidine her zamanki gibi Nehirce bir göz...

Sevgili dostlar, bugün yine hepimizin tanık olabileceği bir davranış çeşidine her zamanki gibi Nehirce bir göz atalım. Davranış türümüz; eleştiriye açık olmayan, hatasında özrü bilmeyen ve çoğunlukla da egosuna yenik bir kişilik!

Şunu hepimiz biliyoruz ki; bizlerin her şeyin en doğrusunu, en güzelini bilmek ya da uygulamak gibi bir durumumuz söz konusu olamaz. Zira insanoğlu, hatalarla yoğrulmuş bir kalıp bana göre. Yanlışımız, doğrumuz, her şeyimizle bir bütünüz. Yanlışımızı da kabullenmeli, kendimizi bu eksiğimizle de sevmeyi becerebilmeliyiz.

Ve kendi yanlışını kabullenen insanlara bir bakınız lütfen. Muhakkak ki daha sabırlı, daha anlayışlı ve toleransı yüksektir. Zira egoyla savaşmak yerine olanı olduğu gibi kabullenmeyi seçip sadece muhatap olduğu her kimse onun da bunları aynen görmesini sağlamakla uğraşmaktır çabası.

Kendini tanımakta ilk hedefteki önceliğimiz, bana göre sonuç ne çıkarsa çıksın kendimizi sevmek olmalıdır. Tanrı’nın değerlisi, özene bezene yarattığı. Peki, bu muhteşem varlığın ikinci hedefi ne olmalıdır? Yanlış yapabilmesinin, doğru düşünemediğinin, yanılabileceğinin de bilincini taşımalı. Ve sonrasında bunları kabullenmeyi ve insanların ona uyarılarında en azından biraz düşünme payı bırakabilmeyi bilmelidir. Bunun da ana fikri, başkalarına saygıdan geçer.

Bunları kısaca belirttikten sonra gelelim davranışlarımızın tekrarındaki duruma.

Yapılan bir yanlışlığın mükerrer durumlarının bana göre açıklaması şudur: İlki bilmeden, ikincisi unuttuğundan, üçüncüsü atladığında, dördüncüsü dikkat eksikliğinden. Sonrakiler hınzırlığındandır (!).

Peki size bir soru: Aynı hata defalarca yapılırsa bunun altında da iyi niyet beklememiz mümkün müdür? Cevabı bana ulaştırma şansınız varsa da memnun olurum.

Kendini sevmeyi bilen, gerçeği de karşısına alıp onunla yüzleşebilir. Bunu becerebilen kişi de karşısındaki kişiyi gözlemlemeye çalıştığında gelişemeyişinin sebebini, başkalarına karşı tavırlarını, insanlar arasında “ona” olan tavırların samimiyetini, olaylar karşısındaki duruşunun net olup olmadığını yaklaşık olarak gözlemleyebilir. Böylelikle karşısındaki kişiye de alacağı gardı rahatlıkla belirleyebilir.

Sadece o insanla(rla) bir alanda olup olmayacağınıza karar vermeniz yeter. Çünkü bu durum, sizin o insanları daha kolay kabullenmenizi sağlayacaktır. Bunları yapabilme becerin için de tekrar yineliyorum, öncelikle “kendini tanıyor ve eksiklerini de kabulleniyor olmalısın!”

Birini mükemmel olduğu için hayatımızda tutmuyoruz. Ona değer verdiğimiz ve sevdiğimiz için hayatımızdadır. İşin aslı, birilerini “O” olduğu için ve de hatalarıyla, eksikleriyle seviyoruz zaten (bazı ince fikirlilerin düşünceleri hariç tabi J). Lakin zaman içinde bu yanlışlar, kendisine ve dolaylıda olsa başkalarına zarar vermeye başlıyorsa işte orada biz yanında durmalı ve yanlışını söyleyebilme doğruluğunda olabilmeliyiz. En önemli tarafı da kişi, eleştiriyi dinleyebilme, anlayabilme ve kabullenme nezaketinde olabilmelidir.

Yanında duran kişinin doğruluğu, sana olan sevgisi ve varlığına olan saygısına güvenmeli ve hayatında sana destek olmaya çalışanlara onlar adına değil, tümüyle kendi adına bir şans vermelisin! Bu sözün doğruluğunu zaman sana gösterir. İnan!

Şöyle düşün; “Sen, ben olsan sana katlanır mıydın?” sorusunu asla kafanızdan çıkarmayın. Buna dürüstçe vereceğiniz yanıt, sizin yanınızda durmaya çalışan için çok kıymetli olacaktır.

Yaşamın geldiği nokta mı? Kişilerin artık önceliklerinin ve insani değerlerinin değişmesi mi? Ya da umursamazlık, bencillik ve egonun kişiye hükmü müdür? Bilemiyorum ancak şuna o kadar şahit oluyorum ki insanların aralarındaki çatışmaların en büyüğünün onları en çok sevenlerle olması çok düşündürücü geliyor. İşte yapılan en büyük hata da burada. Sizi siz olduğunuz halde yanınızda olan insanların siz de neleri tamir ettiğini onun bıkkınlığı ve sizin yanınızdan ayrılışından sonra çok daha iyi anlarsınız. Bunu şu an da beni okuyan birçok kişinin yaşadığına eminim!

Hayat, sandığınızdan kısa. Sevmek ve istediğiniz yerde olmak, huzurun daha da öncelikle sağlığınızın en güçlü anahtarıdır. Dinlemek, anlamaya çalışmak, kabullenmek, değişime açık olmak, hayatınızı daha kolaylaştıracaktır. Ancak her zaman söylüyorum, bizim insanımız ne olduğunu, neyi istediğini ve nasıl çözeceğini asla bilmiyor. Çünkü kendini tanımıyor.

Bunu nasıl çözeriz, yarın bir bakalım. Şimdilik huzur ve şansla kalınız inşallah.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme