Hz. Ömer'in tevhit hassasiyeti

Hz. Ömer (r.a.) denildiğinde akıllara ilk gelen, 'adalet' kavramıdır. Fakat Hz. Ömer'i Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar...

Hz. Ömer (r.a.) denildiğinde akıllara ilk gelen, “adalet” kavramıdır. Fakat Hz. Ömer’i Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar kılan daha pek çok özellikleri vardır. Onlardan bir tanesi, Kur’an-ı Kerim ve sahih rivayet karşısında hassasiyetine işaret eden “Vakkaf” sıfatına sahip olmasıdır. Öyle ki bu özelliğiyle o, yüksek bir yardan aşağıya doğru akan bir şelale olsaydı ve ona aktığı istikametin doğru olmadığı ve tersi yönde akması gerektiği Kur’an ve hadis kaynaklı söylenseydi, o akmasını durdurup gerisin geriye akacak kadar hakikate bağlıydı.

Vahiyle teyit edilen içtihatlarının/görüşlerinin sayısının İbn Hacer (852/1448) on beş, Suyûti (911/1505) ise yirmi civarında olduğunu söyler. Buna kaynaklarımızda “Muvafakat-ı Ömer” adıyla yer verilir. Bizim burada onun öne çıkaracağımız yönü, sahip olduğu saf Kur’an kültürü neticesinde içselleştirdiği eşsiz tevhit inancıdır. Büyük metropollerin ve globalleşmenin etkisiyle inancının duruluğunu kaybetmekle karşı karşıya gelen günümüz Müslümanları için Hz. Ömer’in tevhit hassasiyetini bilmek önemlidir.

Hz. Ömer, Hacerü’l-Esved’i öper ve sonra da “Ey taş! Biliyorum ki sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Allah Resulü’nün seni öptüğünü görmeseydim seni asla öpmezdim” der. Bu rivayet, daha çok onun sünnete olan bağlılığı bağlamında ele alınır ve günümüzde Hacerü’l-Esved’in uzaktan da olsa tavaf esnasında selamlanması, sünnete olan bağlılığın bir gereğidir. Fakat Hz. Ömer, bir sedd-i zerâî/koruyucu olma mukabilinden olmak üzere tevhidi öncelemek adına taşın ehemmiyetinin kendisinden değil, ilahi boyutla olan bağından kaynaklandığına işaret eder.

Diğer bir örnek; Hz. Peygamber (s.a.v.) hicret sonrası Kabe’yi ziyaret maksadıyla Mekke’ye doğru yola çıktığında buna izin vermek istemeyen Mekkeli müşriklerle görüşmeye giden Hz. Osman (r.a.)’ın geriye dönmesi gecikince onun öldürüldüğü bilgisi yayılır. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ziyaret için yanındaki sahabelerden müşriklerle savaşma konusunda bey’at/söz alır. Bu bey’ate Kur’an diliyle “Rıdvan Bey’atı”; altında gerçekleştiği ağaca da “Rıdvan Ağacı” denilir (Fetih, 18). Neticede orada bey’at edenler övülür ve sonuçları itibariyle inananlar için bir zafer olan Hudeybiye Barış Anlaşması imzalanır.

Zamanla insanlar, bu önemli hadisenin cereyan ettiği mekana ziyaretler yaparlar ve bey’atin altında gerçekleştiği “Rıdvan Ağacı”na aşırı alaka göstermeye ve onun yanında namaz kılmayı âdet haline getirirler. Bunun üzerine Hz. Ömer, tevhit inancını korumak için bu ağacı kestirir. Bu fiiliyle Hz. Ömer, ağacın kutsaldan öne çıkmasına müdahale eder.

Son örneğimiz gelince; Hz. Ömer, halifeliği döneminde lakabı “Seyfullah” olan ve komuta ettiği ordularla zaferden zafere koşan komutanı Halid b. Velid’i Yermük Savaşı esnasında azleder/görevden alır ve yerine emrinde savaşan Ebu Ubeyde’yi atar. Bu kararda kazandığı başarılarla İslam’ı güçlendiren bir kumandanın azlinin pratik faydası hemen anlaşılmayabilir. Fakat şirkin çeşitlerinden uzak kulluğuyla Hz. Ömer, Halid b. Velid’i azletme sebebi şudur: İnsanlar kazanılan zaferleri Halid b. Velid’in şahsında görmeye başladılar. Başarının Allah’tan geldiğini anlamaları adına onu komutanlıktan alarak kalpleri tevhidin yörüngesine oturtur.

Allah’ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve kendisine ibadet edilmesinde hiçbir şekilde ortak koşmamak tevhit inancının bir gereğidir. Hz. Ömer’in din anlayışı, saf ve katıksız bir tevhit inancının örneğidir. Şirk ve onun izleriyle yıpranmamış bir tevhit inancı, bireysel ve toplumsal birçok problemi çözüme kavuşturacağı gibi Müslüman’ın huzurlu ve tutarlı bir yaşama sahip olmasını sağlayacaktır.

Bakmadan Geçme