Hocam yaz bunu!
Bu cümleyi çok sık duyarım… 'Ver bir kalem yazayım' diyerek espri yaparım bazen. 'Geç bir fotoğrafını...
Bu cümleyi çok sık duyarım… “Ver bir kalem yazayım” diyerek espri yaparım bazen.
“Geç bir fotoğrafını çekeyim” derim. “Yok hocam, ben çıkmayayım” derler.
“Sen çek, altına da yazarsın”
“Makinada film bitmiş!” der geçerim o zaman…
Anlayamaz ama bakar kalır…
Geçtiğimiz günlerde de benzer bir durum ile karşılaştım. Okuldan dükkana gidiyorum. Yağmur yağıyor. Baktım bir mahalle sakini evin önünde işleniyor… Hafifçe yaklaşıp camı açtım. Kısa selam sabahtan sonra “Bu evin önünün hali ne böyle!” diye sordum. Evin önü, su birikintisinden çamurlaşmış, yol göl haline gelmiş, giriş çıkış da zorlaşmıştı. Bahçeye büyükbaş hayvanların da girip çıktığını düşünürseniz… Varın gerisini siz hayal edin.
“Hocam belediyeye bildirdim, hatta falanca filanca kişilere de söyledim ama bir çözüm olmadı.”
“İyi ama burada belediyelik bir durum yok ki! Bak az ileride oluşan toprak yığını taşlaşmış ve suyun önünü kesmiş. Eline bir çapa kürek alıp temizlesen burası böyle göl olmayacak!”
“Yok hocam bu iş öyle değil, belediyenin gelip temizlemesi lazım. Sen, içinde ben olmadan bir fotoğraf çek gazetede haber yap!”
Camı kapattım, araçtan inmeden yoluma devam ettim.
**
Doğrusunu söylemek gerekirse bazen yapabileceğimiz ufak dokunuşlarla çevremize çekidüzen verebilecekken her şeyi kamu yöneticilerinden beklediğimiz oluyor.
Öte yandan Büyükşehir Yasası ile mahalle haline gelen eski köy ve beldelerimizin sahipsiz kaldığını da kabul etmemiz gerekiyor. Hiç kimse bir şey yapmayınca, “Tek ben mi yapacağım!” anlayışı hakim oluyor ve her geçen gün kötüye gidiyor.
Vatandaş, evin dışındaki her şeyi belediyeden bekliyor. Halbuki biraz önce dedim ya küçük maliyetlerle ufak dokunuşlar yapsa çevresini daha yaşanılır hale getirecek.
Peki burada ne yapılabilir?
İşte size bir öneri:
Her şeyi belediye yapmayabilir veya yapamayabilir ama çevreye örnek olması ve vatandaşı harekete geçirmesi bakımından küçük ekipler oluşturabilir ve bir yerden başlayıp kamu-vatandaş iş birliği ile biraz da zorlayarak yaşadığımız yerleri, özelikle çevre mahalleleri daha düzenli ve temiz hale getirebiliriz.
Her şey oluşturulacak o iki üç kişilik mini ekiplerle başlayabilir.
O ekip, girdiği bir belde veya köyün ana cadde ve sokaklarından başlayıp iş birliği ve el birliği ile güzel işlere imza atabilirler. Bozulmuş yolları ve kaldırımları… Terk edilmiş veya kötü görünen mekanları… Kuvvetli bir rüzgarda yıkılacak durumda olan dükkan önlerindeki yağmurlukları… Araçların yolda ilerlemesini zorlaştıran bozulmaları… Belediyenin sorumluluğundaki genel tuvaletleri…
Bu yazıda fotoğraf paylaşmayacağım ama şöyle bir gezintiye çıksanız eminin bir fotoğraftan daha fazlasını siz de göreceksiniz.
Okulda çocuklar, “Haydi içeri” demediğimiz sürece girmiyorlar. Sonra da “Hocam çağırmadınız ki!” diyorlar.
Ne dersiniz?
Yazdım işte…