Hoca, Türkçe bilmiyor mu?
Tartışamadığımız konuların başında din konusu gelir. Ne söyleniyorsa kabul etmek durumunda kalırsın. Soru soramazsın, itiraz edemezsin,...
Tartışamadığımız konuların başında din konusu gelir. Ne söyleniyorsa kabul etmek durumunda kalırsın. Soru soramazsın, itiraz edemezsin, eleştiremezsin. Sorarsan, eleştirirsen dışlanırsın, başka gözle bakarlar. Hemen “Dinsiz” damgasını yersin.
Nereden okudum bilemiyorum, aklımda kaldığı kadarıyla bir kadın yazar şöyle anlatıyordu:
Apartmanımızda bir komşu kadın mevlit yapacaktı. Beni de davet etti. Komşunun davetine katılmamak uygun olmazdı. Gittim. Benimle birlikte otuza yakın kadın vardı. İki kadın hoca mevlit okudu. Dualar edildi. İş, sohbete kaldı. Ben söz aldım. “İzin verirseniz size güzel bir hikaye anlatmak istiyorum” dedim. “Buyurun” dediler. İngilizcem çok iyidir. Hikayeyi İngilizce anlatmaya başladım. Herkes aval aval bakıyordu. Kıpırtılar oldu. Komşu kadın beni dürttü:
– Sen hangi dilde, ne anlatıyorsun? Kimse bir şey anlamıyor. Türkçe anlatsana. Sen Türkçe bilmiyor musun?
– Ben Türkçe biliyorum da özellikle İngilizce anlattım. Az önce hocanın okuduklarından kim ne anladı? Kimse itiraz etmeden dinledi. Hoca, Türkçe bilmiyor mu? Ben İngilizce anlatınca hemen itiraz ediyorsunuz ama hocaya gelince iki tarafa kafa sallayarak dinliyorsunuz.
– O başka…
İşte böyle. Olay, din konusu olunca herkes itiraz etmeden dinliyor.
***
Olmayan sürüye çoban tutulur mu?
Geçenlerde TRT’de bir belgeselde izledim. Rize’nin bir köyünü anlatıyordu. Yeşil bir vadinin yamacında kurulmuş, şirin bir köydü. Köyün etrafında çok güzel turistik tesisler vardı. Hem köy hem de bu turistik tesisler tanıtılıyordu. Köyde iki hane yaşıyordu. Köy halkının büyük çoğunluğu, ya İstanbul’da ya da Ankara’da yaşıyordu. Benim ilgimi çeken iki hanenin yaşadığı bu köyde güzel bir cami ve kadrolu bir imam bir de müezzin vardı. Bu imam ve müezzin de ilçeden gelip gidiyordu. Bazılarınız için bu durum sıradan bir olay gibi gelir, dikkat bile etmezsiniz ama bana biraz garip geldi. Bunu Facebook’ta paylaştım. Değişik yorumlar geldi. Bu yorumlardan en çarpıcı olanı: “Hocam o da bir şey mi? Bizim ovada Dutdibi dediğimiz yerde bir cami var. 20 yıldır kapısı açılmıyor ama kadrolu imamı var. Hiçbir iş yapmadan maaşını alıyor.”
Derler ya: Beterin beteri vardır.
Ben, iki hanenin yaşadığı bir köye bir imam bir de müezzin atamanın israf olduğunu düşünürken 20 yıldır kapısı açılmayan camide bir kadrolu imamın olduğunu duydukça ağzım açık kaldı. Pes doğrusu.
Eskiden yediden az öğrenci olan bir köye öğretmen atanmazdı. Öğretmen varsa başka köye atanır, okul kapatılırdı. Şimdi de köy okulları öğrenci sayısına bakmadan birer birer kapandı, çürümeye terk edildi.
Burada okul ile camiyi kıyaslamak değil amacım ama her şeyin bir ölçütü olmalıdır diye düşünüyorum.
Olmayan sürüye çoban tutulur mu?
Sevgi, saygı ve mutluluklar.
Bakmadan Geçme





