Hiç
Yazmak zorlaşır bazen. Anlamsızlaşır. Her şeyin geldiği o malum noktada buluverir insan kendini. Bazı yerler, bazı...
Yazmak zorlaşır bazen. Anlamsızlaşır. Her şeyin geldiği o malum noktada buluverir insan kendini.
Bazı yerler, bazı insanlar, bazı zamanlar kolaylaştırır bunu.
Yıllar önce Nazım’ın romanlarından birinde okumuştum bu diyalogu. Çok etkilemişti beni. “Bir adam, kitap raflarıyla dolu bir odada. Masasının üzerinde yarıya kadar okunmuş bir kitap durmakta. Yanında okul kitap yüzü görmemiş bir adam şaşkınlıkla soruyor:
-Beyim bunca kitabı okudunuz mu?
-Evet, diye yanıtlıyor adam.
Şaşkın bakışları hala değişmiş değil. Yeni bir soru soruyor.
-Peki ne oldu okuyunca?
Öteki saymaya başlıyor. Okumanın, öğrenmenin insan yaşamını nasıl etkileyeceğini, yararlarını.
-Ya sonrası?, diyor adam. Ya sonrası?
Adam; yine en anlaşılır, en açık cümlelerle baştan tekrar ediyor anlattıklarını. Ancak tatmin olmuyor soruyu soran. Israrla bakan gözlerle sorusunu yineliyor:
-Ya sonra?
-Sonrası hiç, diyor adam. Hiç… Başka anlatacak bir şey yoktur.
Okul yüzü görmemiş adam noktayı koyuyor:
-Biliyor musun beyim?, diyor. Senin bunca kitap okuyarak geldiğin o hiçteyim ben.
*
Çokluk tek hissedersiniz böyle zamanlarda. Benzersiz değil, tek. Çok kişi, aynı duyguyu ve ruh halini paylaşsa da kimse konuşmaz, bunu bilirsiniz.
Bir arabanın motoru çalışır vaziyette iken tekerlerin patlak olması, motorun çalışmasını da anlamsız kılar. Bir bütünün hareketi, her zaman bir parçanın hareketinden daha değerlidir.
İnsanlar, bireyselleşmek yerine hızla bencilleşiyorlar yaşadığımız toplumda. Herkeste öne çıkan bir benlik.
“Ben bilirim.
En iyi ben bilirim.
Daha iyisini de ben bilirim.
Ben
Ben
Ben…
Bencillik, kökenini insani erdemlerden almayan bir duygu. Çokça ilkellik. Çokluk içinde bile sadece kendini koruma ve kollama güdüsü.
Bu ilkel güdüyle yapılan her davranış da savunmaya dönüşüyor. Bilgiyle yapılmayan her savunma da vahşete.
*
Oysa mutlu öyküler yazmak istiyor insan. Güzelliklerden, aşktan, sevgiden söz etmek.
Dostça, kardeşçe uzanan ellerden.
Çiğ düşmüş yapraklardan, kar yağmış bahçelerden, gün vurmuş pencerelerden, çiçeğe durmuş goncadan.
Gülümseyen insanlardan. Cıvıl cıvıl kuşlardan. Neşeyle bağrışan çocuklardan söz etmek istiyor.
Şiir yazmak, resim yapmak ve şarkı söylemek.
“İnsan bu. Her şeyi de ister” diyeceksiniz. Tamah, her daim herkeste var elbet.
Ancak şu kara toprağın üstünde, şu mavi göğün altında bir parça mutluluk, bir parça huzur, herkesin hakkı değil mi?
Yakışmaz mı her yüze küçük bir tebessüm? Kocaman bir kahkaha, hangi yüze güzellik katmaz söyleyin?
Sevgi, dostluk ve umutla…
Bakmadan Geçme





