Haydi 300-500 kişi açılış yapıp koronayı Ödemiş’e dağıtalım
Ödemiş, geçtiğimiz gün haberini de yaptığımız sokak köpeği, güzel çocuk Minik Bıdık’a ağladı. Ağladı ama kimisi...
Ödemiş, geçtiğimiz gün haberini de yaptığımız sokak köpeği, güzel çocuk Minik Bıdık’a ağladı.
Ağladı ama kimisi yavan ağladı.
Gerçek hayvan sevgisiyle bütünleşmiş insanlar, yardım edeceklerini, destek vereceklerini söylemeyi unutmadı. Bıdık’ın babası İsmet ise yardım talep etmedi, “Hayvanları sevsinler, diğer sokak hayvanlarına baksınlar yeter” dedi.
Kaçımız İsmet ve İsmetler gibi hayvan seviyoruz bilmiyorum ama hayvan sevmeyenlerin hayvan sever gibi yapıyor oluşundan duyduğum tiksintiyi size anlatamam.
Bazılarımız vardır, uzaktan sever. Onlara lafım yok, saygım sonsuz. Dokunmak istemezler ama hiçbir hayvana da zararları dokunmaz.
Bazıları da var ki nefretle bakıyor o minik canlara. Sanki yollar, sokaklar, caddeler, parklar, bahçeler kendilerinin gibi davranıyor akıl yoksunları.
Bütün bunların yanında her gün işkence gören, gördüğü işkenceye tek tepkisi bağırmak olan ya da aramızdan yitip giden nice can kalıyor. Üstelik ülkemizde hayvanlara işkencenin tek cezası da para.
“Bu dernekler, STK’lar ne işe yarıyor?” diye yazıp duruyorum ya size. Burada bilmediğim bir dernek varmış, hayvan gönüllüleri ıvır zıvır. Bir tanesinden telefon almadım. Bunların içinde var olanlar sözde hayvan gönüllüleri. Hepsi toplansın, bir tane İsmet etmiyor!
***
Koronavirüsün ikinci kez pik yaptığı ülkemizde ihmallerin ötesinde pek çok şey yaşanıyor. Peki, cezayı kim alıyor? Fakiri, fukarası, memleketin aç, işsiz, dertli, tasalı çoluğu çocuğu…
Koltuğu has olan adamların hiçbiri ceza almıyor. Almadığı gibi koronavirüse de davetiye çıkarmayı kendilerine borç biliyorlar.
Geçende bir açılış oldu, biz de basın mensubu olarak oradaydık. En az 150-200 kişi, belki de daha fazlası katıldı o açılışa.
Aylardır açık olan ve işleyen bir yerin açılışının yapılması zaten ironiyken insanların sosyal mesafeden uzak tavırları epey ilgi çekiciydi. Aslolan haber, açılış haberi değildi zaten. Aslolan, altı bine yakın yitip giden canın ve entübe hastaların vaziyetinin kafalardan sınır dışı edilmesiydi.
Üstelik bunu yapanlar, bu memleketin üst düzey yöneticileri…
“O kadar insanın aklı yok mu?” diye soruyorum kendime.
“Sen de oradaydın ya Ece?” diyorum sonra.
Kendi kendime de cevabım gecikmiyor: “Sen işçisin. Senin emeklerin, çabaların, mücadelen bütün bu adaletsiz düzeni yıkabilecek kadar güçlü değil. Bir gün bunlar yüzünden bu hastalığın en ağırını da yaşasan nasılsa kimsenin umurunda olmayacaksın.”
Ama yine de hepsine yazıklar olsun.
O açılış, bir gün bile konuşulmadı ama aradan bilmem kaç gün geçen şu zamanda belki de hepimiz birimiz dolayısıyla hasta hasta sokaklarda gezip koronayı sağa sola dağıtıyoruz. İhtimal olabilir mi? İhtimal çok büyük.