Hayatın bilgesi

Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir teyzemizin hayata dair yaklaşımlarından alıntılar yapmak istiyorum bugün. İsmini zikretmeyeceğim...

Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir teyzemizin hayata dair yaklaşımlarından alıntılar yapmak istiyorum bugün. İsmini zikretmeyeceğim çünkü bunun için kendisinden müsaade almalıyım. Yaşadıkları ve gördükleri ile hayata dair geliştirdiği bakış açısı ve felsefesini her karşılaştığımızda bizimle de paylaşır. Her seferinde “Keşke senin gibi olabilsek” derim. Karşılık olarak “Daha gençsiniz” diye cevap verir. Bilmiyorum onun yaşına erişir miyiz? O yaşa geldiğimizde biz de öyle yaklaşımlar geliştirmiş olur muyuz?

Bizim toplumda, özellikle gençlerde gördüğümüz ve eleştirdiğimiz davranış ve tavırlara dair serzenişlerimizi duyunca “Bilselerdi yapmazlardı” diye bir yaklaşımla karşılar. Her gördüğü olumsuzluğu bu şekilde değerlendirdiğini ve o tavırları sergileyenlerin düzelmesi için duacı olduğunu vurgular. Yoldan geçen, tanımadığı herkese dua ettiğini söyler. Onlar bilmeden, haberleri bile yokken ve tanımadıkları biri onlara dua ediyor, daha ne olsun, makbulü de bu değil midir zaten? Ve yaklaşımın güzelliğine bakın, “Bilselerdi yapmazlardı”. Bütün problemleri anında çözebilecek bir anlayış…

Daha yeni doğmuş bebeğe bile “Allah eşine denk getirsin, hayırlı eş versin” diye dua ettiğini söyler hep. Kendin örnekleyerek devam eder sözüne “Babamın evinde yirmi yıl, kocamın yanında elli beş yıl geçirdim” diye. Tabi burada ‘layığını versin’ vurgusu da eksilmez sözünden. Ömrün çoğunun yeni kurulan aile ile devam ettiğini ve burada eşlerin ailenin temel taşı olmasından ve sağlıklı bir yaşam için öz hayatın öneminden bahseder. Sizce de haklı değil mi?

Bir de kendisini üzmemek için geliştirdiği bir yaklaşımı var ki; “Bana ne” sözcüğüyle özetlemiş. Elbette hayatı boyunca sıkıntılar yaşamış ve bunlardan kendine çokça pay çıkarmış. Bu sözcük, vurdum duymazlığı değil de kendisini ilgilendirmeyen konulara müdahil olmamak için geliştirilmiş bir yaklaşımı anlatıyor. Bundan dolayı kişiler ve olaylar hakkında çok sormamayı, araştırmamayı, kendini ilgilendirmiyorsa karışmamayı prensip edinmiş. “Bunu yapabiliyorsan zaten kafan rahat demektir, ben akıllı kadınım, niye kendimi üzeyim” diye de bir vurgu yapmayı da ihmal etmez elbette. Akıllılıktan ziyade bilgelik olarak niteliyorum ben onu. Hayatı anlayan, olgunlukla yaklaşabileni herkesi olduğu gibi kabul eden ve yüreği herkese açık, bildiğini de hoş bir dille paylaşan, kendini dinleten bir insan, daha ne olsun…

Bunlardan dolayı olsa ki seveni çok, arayanı çok, işini o söylemeden göreni çok. Onları da “Benim sevgililerim çok, hangi birini sayayım” diye minnettarlıkla anar.

Allah, uzun ömürler versin. Bize de anlattıklarından nasiplenip hayatımıza uyarlayabilmeyi nasip etsin…

bir el uzatabiliyorsan karşıya

uzananı tutabiliyorsan gocunmadan

geniş bir yürek

ferah bir zihin

senin hakkın

sonuna kadar sahiplen…

bir adım atabiliyorsan ileri

atanı karşılayabiliyorsan gülerek

engin bir hoşgörü

letafet

senin hakkın

tadını çıkart sonuna kadar…

Bakmadan Geçme