Hayati İnanç'ı dinlerken

Geçtiğimiz çarşamba gününün akşamı Manisa'da Celal Bayar Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde Hayati İnanç hocamızı dinlemek,...

Geçtiğimiz çarşamba gününün akşamı Manisa’da Celal Bayar Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde Hayati İnanç hocamızı dinlemek, bizi naif insan hikayelerine seyahat ettirdi.

Ağızdan çıkan kulaktan döner, kalpten dökülen kalbe akarmış… Hocamızı dinlerken kalbimde inşirah hasıl oldu. Sevgili okurum, inşirah aynı zamanda biliyorsunuz bir surenin adıdır. Ferahlama, esenlik anlamlarına gelir ki az biraz içimiz daraldığında rahmetli dedem, İnşirah Suresi okumamızı tavsiye ederdi.

Kültür Merkezi’nde naif insanların duygu yüklü yaşam tarzlarını hocamızın harika yorumları ve aktardığı şiirlerle anımsadık. Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür. Nisyan ile isyanı karıştırmamak gerekiyor. İsyan başkaldırı, nisyan ise unutmak demektir. Değerlerimizi unutmaya yüz tuttuğumuzda bu halimize başkaldıran, geleneklerimizi unutmayalım diye çırpınan güzel şahsiyetlerden biridir hocamız Hayati İnanç.

Kendisi hukukçu olmasına rağmen edebiyata olan sevdası ve özellikle de Divan Edebiyatı’na olan bağlılığını şairlerimiz Dehhani, Nabi, Baki, Fuzuli, Şeyh Galip gibi nice hazineyi bize coşkuyla anlatmasından biliyoruz. Özellikle konuşmasında yine ağırlıklı olarak şair Nabi’ye yer verdi.

17. yüzyılda yaşamış, gönülden gönüle köprüler inşa edebilmeyi başarmış Nabi, ne güzel dillendirmiş; “Mani değil merasime dair kusurumuz / tek olmasın kabahati ihlas bertaraf…” Bir mısra dediğimiz bu ifadede ne anlamlar pinhan… Merasim denilen törenler, şekilsel ritüeller dört dörtlük olmasa da olur; yeter ki gösterişten uzak, samimiyette kusur olmaya… Naiflik, doğallık kadar samimiyet, çıkarsız olmak da çok önem arz ediyor.

Gelenekler mazide kaldı, ati denilen gelecek de henüz gelmedi diye düşünüp şimdiki zamanı yaşamayı, şu anın tadını çıkarmayı kıymetlendirsek de geleneklerden geleceğe yolcuyuz. Şekiller, görüntüler ön plana geçtikçe yüzeysel düşünmeler revaçta. Hal böyle olunca eskidendi, tarihte kaldı diyerek ne kadar iyi de olsa kültürel değerleri elimizin tersiyle uzayda başka bir mekana paketliyoruz. Naiflikten ve samimiyetten uzaklaşıyoruz.

Günümüzün modası “carpe diem” dedikleri şimdiki zamanı yaşamak, şu andan başkasına takılmamak! Kültürel değerlerin miras olduğunu, bu mirası korumak için çabalamayı pek umursamayan anlayış yaygınlaştıkça kuşaklar arasında anlaşmazlıklar, değerler aşınması, kültür yozlaşmaları da haliyle engellenemez oluyor. Toplumda saygı, sevgi ve anlayış, günden güne azalıyor.

Hayati İnanç hocayı dinlerken ne kadar hayati mevzulara değindiğini idrak ediyorum. Sohbet, muhabbet, muaşaka geleneğini meğer ne kadar çok özlemişiz. Salon, oldukça kalabalıktı. Kimi ayakta dinledi, dinlediklerini not almaya çalıştı. Belli ki içten içe yanlış giden toplumsal ahvalimizin değişmesini diliyoruz. Diliyoruz, bu güzel bir adım ama yeterli değil. Çok çalışmak, emek vermek gerekiyor.

Hangi dünya görüşünden olursak olalım kadercilik ruhlarımıza işlemiş. Zannediyoruz ki ne kadar çok yazgıcı olursak o kadar ilahi yardım imdadımıza yetişecek. Halbuki kutsal kitapların hemen hepsinde okuduğum: “Kaderlerinizi gayretlerinize bağladık..” ayeti, bize iradeli olmamızı öğütler. Yani gayretimiz kadar hayatta beklediklerimize nail olabiliriz. Oturduğumuz yerden sadece dua ederek istediğimiz kaliteye ulaşamayız. Aynı şekilde birinin sırtına binerek “Onun adamıyız” naralarıyla da uzun soluklu yola revan olabilmek imkansız…

Konferansı öncelikle siyasilerimizin de dinlemesini arzu ederdim. Malum, mecliste birbirlerine diş bileyen milletvekillerinin tutumları bizi üzüyor. Hangi partiden olursa olsun ülkemizi, bizi temsil ettikleri için maaş alan kişilerin daha kaliteli siyasetçi olmalarını can-ı gönülden diliyorum.

Kalite ve seviye, her ortamda hepimize çok gerekli ancak topluma yön veren kişilere daha çok lazım, öyle değil mi ?

Muaşaka, derin ilgi anlamına geliyor. Sohbet kültürümüzün zayıflamasında muaşakamızın azaldığını söylemek, sanırım yanlış olmaz. Bir araya gelip konuşamayan, konuştuğumuzda da birbirimizin gözlerine bakamayan, daha doğrusu dinlemeyen kişiler haline geldik.

Dolayısıyla nasılsak milletvekili olarak görevlendirdiklerimiz de bizim edebimizi yansıtıyor. O halde onlara kızmaya da pek hakkımız yok gibi. Peki ne yapalım? Karşımızdan ne bekliyorsak biz öyle olalım! Kendi benliklerimizi değiştirelim ki toplumsal anlamda iyi dönüşümler yaşayabilelim.

Hocamızın sıklıkla kullandığı istişare kelimesine bayılıyorum. Binlerce yıllık tarihi olan şanlı milletimizin istişare dediğimiz bir kültürü vardı. “Nedir istişare?” diye soruyorsun değil mi? İstişare; danışmak, daha iyisini öğrenip uygulamak için fikir edinmek demek. Sözleri dinleyip sözün en güzeline uygun hareket etmek, uzlaşmak başlı başına bir edepti. Saygı, anlayış ve sevgi azalınca bu edebi de arar olduk.

“Biz yapacağız çünkü biz öyle istiyoruz. Hayır yaptırmayız çünkü biz istemiyoruz!” Tosun Paşa filmindeki Tellioğulları ile Seferoğulları, Yeşil Vadi için birbirlerini boğazlıyorlardı, hatırladınız mı? Onlar birbirlerinin iflahını tüketedursun hakiki Tosun Paşa, Leyla Hanım’ı çoktan koluna takmıştı. “Aaaa konferanstan nereye geldi, kalkmış bize film repliklerini yazıyor” diyorsan sakince arifane bir defa daha oku, yaşanılanlar film gibi…

Hayati hocamızın kalbi sohbeti, ruhi anlamda gönül dünyamızda sofralar kurdu. Bize çok şey anlattı. Anlıyorum ki kültürel kodlarımızın şifresini çözmek, uzlaşı kültürüne erişmek için daha çok gayret etmemiz gerektiği, sır olmayacak kadar bilgilerimize ayan…

Bakmadan Geçme