Hasta ziyaretleri

Geçen yıl bir Balkan turu yapmış ve anılarımı yayınlamıştım. Dizi halinde yayınlanan anıların dışında köşe yazılarımda...

Geçen yıl bir Balkan turu yapmış ve anılarımı yayınlamıştım. Dizi halinde yayınlanan anıların dışında köşe yazılarımda da görüp dikkatimi çekenleri paylaşmıştım. Bazı arkadaşlar da ‘iyi ki bir tura katıldın’ şeklinde espri yapmışlardı.

Şimdi de bir ameliyat olduk ya sanıyorum aynı arkadaşlar ‘iyi ki bir ameliyat oldun’ yorumunda bulunacaklar.

Geleneklerimiz vardır, bilirsiniz. Atadan bu yana gelen kültürel davranış biçimlerimizin toplamına gelenek adını veriyoruz. Geleneklerde, kalıplaşmış davranış biçimleri vardır. Niçin öyle yaptığımızı bilmediğimiz gibi sorgulama ihtiyacı da duymayız. Bu gelenekselleşen kimi davranışların bazıları öyle anlamsızlaşır ki ‘herkes öyle yapıyor biz de öyle yapalım’ der geçeriz.

Girdiniz mi bir girdabın içine çıkamaz, toplum baskısını omuzlarınızda hissedersiniz. Örneğin düğünler. Artık rutine bağlanmıştır. En güzel elbiseler giyilecek ve gidilip düğünde kalabalık yapılacaktır. Müzik bangır bağırdır, yanınızdaki ile iki laf edemezsiniz. Bir takı merasimi vardır ki sormayın.

Sonra hasta ziyaretlerimiz… Geçenlerde bir arkadaşımıza ‘geçmiş olsun’a gidiyoruz. Eşimle ne alalım derken bir koli maden suyu almaya kara verdik! Ne alabilirdik ki? Meyve suyu desek! Klasikleşmiş ve hiçbir yararı olmayan hatta zararlı olduğu bile dile getirilen şekerli ve meyve aromalı su… Meyvenin kendisini alsak daha iyi. Ama bir de herkesin meyve aldığını düşünün… Tüketemeden çürümeye terk!

Sanıyorum meyve suyu, ‘gelenlere ikram edilsin’ anlayışı ile alınıyor… Hani hasta yakınları evde çay/kahve gibi biraz zahmetli işlerle uğraşmasınlar diye.

Bir de kişi daha iyileşmemişken ziyaretlerin ardı arkası kesilmiyor. Dinlenecek mi yoksa gelenlere laf mı yetiştirecek belli değil!

Gidilsin mi gidilmesin mi onu da kestirmek zor.

Gitmek, hastaya moral vermek, böylece ‘seninle birlikteyiz’ demek açısından son derece anlaşılabilir bir gelenek ama kimi durumlarda, gitsen bu kadar ‘erken gelinir mi!’ gitmesen de ‘filanca gelmedi!’

İnsanoğlu tabii ki desteklenmek, aranmak ve sorulmak istiyor. Arkadaşlarınız ve dostlarınız arayınca mutlu oluyorsunuz. Belki de iyileşme süreciniz hızlanıyor.

Geleneklerimizi unutmayalım ama onlara da esir olmayalım.

Dostluk ve dayanışma insani şeyler…

**

Dün 24 Kasım Öğretmenler Günü idi… Geçen yıl facebook sayfama şunları yazmışım: “Ülkemizde, başlarken emeklilik hesapları yapılan, ‘atanamayan’ ve ‘atılan’ kelimeleri ile anılan öğretmenlik belki de bütün mesleklerin anası… İşimiz öğretmenlik, gücümüz sendika… Daha fazla aydınlık daha fazla dayanışma… Karanlık günler geride kaldığında sinik günlerimizden değil bayrağı dik tutabildiğimiz günlerimizden söz edeceğiz… Öğretmen hekimdir, mimardır, ressamdır, şairdir, duvar ustasıdır… “

Bir de şu dörtlüğü paylaşmışım:

“Canına okudular öğretmenliğin / Çıkan canın günü mü olurmuş! / İtibarsız ve inisiyatifsiz bir mesleğin / Olsa olsa bundan sonra helvası olurmuş!”

1980 yılında binlerce öğretmeni işinden eden, onların türlü acılar çekmesine neden olan 12 Eylül darbecileri, dönemin en etkili öğretmen örgütünü TÖB-DER’i kapatmış, öğretmen yetiştiren okulları işlevsizleştirmiş bir de alay eder gibi 24 Kasım’ı 1981 yılında ‘Öğretmenler Günü’ olarak ilan etmiştir.

24 Kasım Öğretmenler Günü her ne kadar 12 Eylül darbesinin ürünü olsa da içinde Atatürk’ün başöğretmenliği kabul ediş tarihi olduğu için tamamen reddedemiyorum.

Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i kuran Atatürk ve arkadaşları, sosyal ve kültürel alanlarda çok sayıda yeniliğe imza atmıştır. Bu yeniliklerden biri de temelde okuma yazma oranının yaygınlaşması ve kolaylaştırılması amacıyla 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen yeni harflerdir. Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okuryazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.

24 Kasım 1928 tarihinde açılan Millet Mektepleri’nde okuma yazma bilmeyen her yaştan insana yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir. Millet Mektepleri’nin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, ülkemizde 1981 yılından beri öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır.

Romanları, örgütçü ve eğitimci kişiliği ile örnek aldığımız Fakir Baykurt, “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir” demiş.

Yaşadığımız toprakların çağ

Bakmadan Geçme