Hangisi daha yerli ve milli?

Seçimler yaklaştıkça siyasi partiler arasındaki söz düelloları da arttı. Özellikle AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R....

Seçimler yaklaştıkça siyasi partiler arasındaki söz düelloları da arttı. Özellikle AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği siyasi partiler, kendilerinin “milli ve yerli” olduklarını vurgularken başta CHP olmak üzere diğer partileri ise “milli ve yerli olmamakla” suçlamaya başladılar. Kontrolleri altında bulunan medya organları ile de böyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar.

Halk arasında sıkça kullanılan, Ziya Paşa’nın bir sözü vardır. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”

“Kişinin söylediğine değil; yaptıklarına bakın, onun aklını fikrini daha iyi anlarsınız” anlamına gelir.

Ben de 1980 darbesinin ürünü olan Turgut Özal’ın Anavatan Partisi ile ondan sonra iktidara gelen ve 16 yıldır ülkeyi yöneten R. Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin uygulamalarına bakarak “milli ve yerli” olmamakla suçlanan partilerin mi yoksa “milli ve yerli” olduklarını iddia eden partilerin mi daha yerli ve milli politikalar izlediklerine bir bakayım dedim.

Türkiye, 1980’li yıllara kadar tarımda kendi kendine yeten, dışarıdan tarım ürünü ithal etmeyen, hatta ihraç eden dünyanın sayılı ülkelerinden biri iken 1980 darbesinden sonra Amerika’dan transfer edilen Turgut Özal’la birlikte tarımda ve daha birçok alanda emperyalizme hizmet eden kuruluşların emrine girdi.

Önce “özelleştirme” yalanı, ballandıra ballandıra insanlara anlatıldı. Cumhuriyet döneminde yapılan tüm kamu yatırımlarının adeta devletin sırtına yük olduğu, bunlar özelleştirildiğinde ülkenin bu yükten kurtulacağı, ülke ekonomisinin şahlanacağı savunuldu. Karşı çıkanlar, nerede ise vatan haini ilan edileceklerdi. Bu özelleştirme yalanı ile Cumhuriyetimizin tüm ekonomik kazanımları, birer birer yerli ve yabancı tekellere peşkeş çekildi.

Cumhuriyet döneminde kurulan Tekel fabrikaları, SEKA kağıt işletmeleri, PETKİM, Sümerbank işletmeleri, TEDAŞ, TÜPRAŞ, limanlar, demir çelik işletmeleri, Emekli Sandığı’na bağlı yatırımlar, köprüler gibi çok önemli kuruluş satıldı. Bu satışlardan 60 milyar dolar gelir elde edildi. Peki, söylendiği gibi oldu mu? Ülke ekonomisi canlandı mı?

Tam tersine; Cumhuriyet döneminde 80 yılda yapılanlar, 10 yılda satıldı ama ülke ekonomisi düzelmediği gibi bütçe açığı daha artarak yükseldi.

Şimdi de uluslararası tekeller, gözlerini şeker fabrikalarına diktiler. Çünkü kendi ürettikleri kimyasal, yapay tatlandırıcıları ülkemize satmak istiyorlar. Türk insanını sağlığından edecek bu yapay şekerleri tükettirmeyi amaçlıyorlar. Bunu zaten yavaş yavaş yapmaya başlamışlardı. Son yıllarda hükümetler, bir yandan şeker pancarı üreticilerini desteklemeyerek pancar ekimini azaltırken; 2016 yılında şeker ithalatında gümrük vergilerini sıfıra çekerek ithalatı kolaylaştırmışlardır.

Rakamlar, bu görüşümüzü doğruluyor. AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin şeker ithalatı 0.6 bin ton iken 2016 yılında 280 bin tona çıkmıştır. Yine AKP iktidara geldiğinde Türkiye, 280.6 ton şeker ihraç ederken, 2016 yılında bir gram bile şeker ihraç edememiştir.

Aynı politikalar tütünde, pamukta, tahılda, hayvancılıkta ve diğer tarım ürünlerinde de uygulanmaktadır. 1980 yılından beri ülkemizi yönetenler ülkemizi, vatandaşlarımızı koruyan politikalar uygulayacakları yerde ülkemiz aleyhine işleyen, yabancı, emperyalist güçleri ve kendilerini zengin edecek, vatandaşlarımızı yoksullaştıracak politikalar uygulamaktadırlar.

Ben şimdi soruyorum, sizce tüm bu özelleştirme adı altında Cumhuriyetimizin ve halkımızın 80 yılda yaptığı eserleri 10 yılda mirasyedi gibi satanlar ve satmaya devam edenler mi yerli ve millidir?

Yoksa “Bu eserler bizim milli ekonomizmimize katkı veren, halkın geçimini sağlayan, bizi dışa bağımlı olmaktan kurtaran ulusal değerlerimizdir, özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekilmesin” diyenler mi daha yerli ve millidir? Takdir sizin.

Bakmadan Geçme