Haberlerimden haberin olsun’

Gök kubbede hoş seda bırakacak, iyilikleriyle yad edilecek kaç insan evladı vardır şu masal aleminde diye...

Gök kubbede hoş seda bırakacak, iyilikleriyle yad edilecek kaç insan evladı vardır şu masal aleminde diye sahur vaktinde dellenmelerdeyim.

Ardında eser bırakmak, iyi işlere imza atmak, kalpleri fethedip yararlı olmak adına koşuşturmak ve bunlardan hiç yorgunluk duymamak nasıl bir duygudur diye gönül dünyasını anlamaya çalıştığım gazeteci-yazar büyüğüm, kıymetli öğretmenimiz Yüksel Balcı, üç yıl önce yine radyomuz Radyo Remix’te program sonrası şahsıma kitabını imzalamıştı. Kitabının adı, bugünkü köşe yazımın başlığı ‘Haberlerimden Haberin Olsun’ idi. Bu ifadeyi ilk okuduğumda hatırıma Funda Arar’ın ‘Haberin var mı?’ şarkısı gelivermişti.

Kendisini tanıdıkça, kitabındaki haberleri inceledikçe aslında kalite kokan, emek verilen gazeteciliği de öğrenmiş oldum. Sadece yazı yazmakla ya da tam ifade ile belirtmek gerekirse gazetede köşe yazarlığı ile gazeteci olmak o kadar farklı ki…

Haberin peşinde koşmak, doğru haber mi diye tetkik etmek, yeri gelince atarlananlara “Hoppp ağır ol bakalım” diyebilmek, kalemle cihat edebilmek yalnızca görünen kısmı; öte yandan bir ömrü feda edercesine hayatını vakfetmenin diğer adı gazetecilik…

Yerel anlamda bir bölgenin nabzını tutmak, o bölgede haberci olmak, gazeteye renk ve anlam katmanın zorluklarını hiç düşündün mü sevgili okurum? Yaşamda değerli olan ne varsa mutlaka zorlukla elde edilmiştir. Nice meşakkatlerle haberlerin kağıda aktarılıp ellerinin arasına verilmesi ve bunun yıllarca sürüp gitmesi… Daha da ötesi bu emeğin hiçbir şekilde maddi kaygılarla yapılmıyor oluşu…

Üç noktaları yerine göre feryatlar olarak da değerlendirebilirsiniz. Sabır taşı olsa çatlardı diyerek karşınızdakinin duygularına hiç duygudaş oldunuz mu? İşte bu duygular ile okudum hocamızın kitabını. Hocamız diyorum çünkü öğretmenliğinin yanı sıra meccanen (ücretsiz) yaşadığı beldeye hizmet aşkıyla ahde vefasını gösteren Yüksel Balcı’dan çok şeyler öğrendim. 1938 doğumlu genç bir delikanlı olduğunu bilmem hatırlatmama gerek var mı?

Yakın zaman önce de bahsetmiş olduğum kitabın ikincisini yayınlamanın sevincini yaşamıştı. O kadar mutlu oldum ki kendisinin heyecanı karşısında.

Hep faydalı olmak, her zaman mücadele etmek için çırpınan Yüksel Balcı ile anılar da biriktirdim. 2017 yılında birlikte sanat evimiz Umut Tiyatrosu’ndaydık. Yaz gecesi geç biten tiyatro oyunu sonrasında beni evime kadar bırakma nezaketinde bulunmuştu. Mütevazı, alçak gönüllü oluşunu takdir etmiştim. Bazı yazılarımı onun rehberliği eşliğinde yazmıştım. İncitmeden tatlı ikazlarıyla yönlendirmesine, tecrübelerini paylaşmasına müteşekkirim.

İnsanlığa hizmet için yazılan bir yazıdan tutun da bir habere kadar her bir üretimin ne kadar önemli olduğunu bir bilebilsek… Dinimizde de bu üretime toplumsal ibadet denildiğini biliyorsunuzdur. Okul, çeşme, kütüphane, cami yaptırmak gibi kutsaldır aslında bu anlatmaya çalıştıklarım. “Neee” diye tırlayan var mı bakayım aranızda?

Mustafa Kemal Atatürk, bakınız basın-medya için ne diyor: “Basın, ulusun ortak sesidir. Bir ulusu aydınlatma ve uyarmada bir ulusu muhtaç olduğu düşünsel gıdayı vermekte özet olarak bir ulusun mutluluk hedefi olan ortak yönde yürümesini sağlamada başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir rehberdir.”

Biraz da kitabı konuşturayım bakalım neler söylemiş Yüksel Balcı: “Çiftçinin, köylünün yıllar önce çekilen sıkıntılarını harmanlayıp gözler önüne serdim. Yöremizin yıllardır çözülemeyen ancak basının gücüyle çözülebilen, bazen üzülerek bazen neşeyle okuyabileceği haberlerimizle bölge halkı adeta bir nostalji yaşayacaktır. Yıllar sonraki insanlarımız, bizlerin çekmiş olduğu sıkıntıları belki de bıyık altından gülerek okuyacaklardır…”

Ne kadar içten, ta yüreğinden konuşmuş. Gerçekten neler neler yaşanmış…

Yüksel Balcı hocamızın şu sözüne tutuklu kaldım: “Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, 48 yıllık gazetecilik yaşamımda Hürriyet Gazetesi’nin ilk sahibi rahmetli Sedat Simavi’nin ‘Kaleminle daima efendi kal. Zorunlu olursan satma, kır’ veciz sözünü kendime ilke olarak kabul ettim. Hayatımın sonuna kadar da bu ilkeme bağlı kalacağıma kendi kendime söz verdim. Bundan son derece gurur duyuyorum.”

Dönemin belediye başkanı Bekir Keskin, kitapta kendisine şöyle teşekkür ediyor: “Bir Ödemiş sevdalısı olan ve uzun yıllardır gazetecilik görevini en iyi şekilde yaptığına inandığımız, ilçemizin gelişimi ve tanıtımı noktasında haberleri ile katkı veren, haberde dürüstlük ve nesnellik, yorumda özgürlük ve serbestlik kuralını titizlikle uygulayan sayın Yüksel Balcı’ya teşekkür ederiz.”

Bekir Keskin’e de biz teşekkür edelim ki değerlerin değerini çok iyi koruyor.

Gazetecilik mesleğini olumlu anlamda insanlığa yatırım olarak gören, mazlumun çığlığı bilen, yaralara merhem olarak sunan, kalbi kırılsa da derviş meşrep tavrıyla incitmeyim diye kendini paralayan, para için değil hayır dua almak için yollara revan olup gözü yaşlı gönlü yaslı kalmasın diyen bir öğretmen, bir gazeteci-yazar Yüksel Balcı, iyi ki varsınız. Sizi çok seviyoruz. Bize öyle bir miras bıraktınız ki sadaka-i cariye misali sonsuza kadar sevabı sürecek iyi hizmetlerinizden biz razıyız. Allah da razı olsun.

Bakmadan Geçme