Gözümüz Aç Gözümüz!
Sevgili dostlarım! Bugünkü konumuz olarak büyük restoranlarda, kahvaltı salonlarında, otellerde masaya getirilen ancak yenmeyen ya da...
Sevgili dostlarım! Bugünkü konumuz olarak büyük restoranlarda, kahvaltı salonlarında, otellerde masaya getirilen ancak yenmeyen ya da bir iki lokma alıp artık edilen yiyeceklerle, otellerde tabakları tıka basa eden zihniyetleri konuşacağız. Görgüsüzlüğü, aç gözlülüğü bir tarafa günah kısmını tekrar hatırlatmak istiyorum size.
Yazacağım şeyler, elbette ki çoğumuzun bildiği, yaptığı, gördüğü şeyler. Neticede olağanüstü bir şey yazmıyorum köşemde. Ancak bazen bazı durumların hatırlanması, gözümüze sokulması da gerekiyor diye düşünüyorum.
Sosyal medyada beni takip edenler bilirler, benim bir de İzmir tarafım var. Hafta sonları çoğunlukla o tarafa gidiyorum. Hem destek olduğum danışanlarımla zaman geçiriyorum, hem oğlumla hem de dostlarımla. Yine geçen hafta sonu oğlumla birlikteyken “Hadi anne, seni kahvaltıya götüreyim” dedi ve herkesin de bildiği, şubeleri Türkiye’nin çoğu yerinde olan ünlü bir restorana gittik (Bu ayrıntıyı verme sebebimi okuyunca anlayacağınızı düşünüyorum).
Aman Tanrım, böyle bir kalabalık yok. Normalde kalabalıktan hiç hoşlanmam ancak oğlumu da kırmak istemiyorum elbette. Nihayetinde delikanlı çocuk, annesine bir güzellik yapma istemiş.
Buyurun, mekanı sizinle de gezelim; “Girişte solda banka bankoları gibi dört çalışandan ibaret olan kasalar, sağ tarafta kendine has ürün yelpazesi ile soğuk teşhir dolapları ve başında yaklaşık altı çalışan. Hafif sağa kıvrıldığınızda hazır kahvaltı sunumlarının olduğu teşhir alanları ve kızartmaların ve mangalların yapıldığı ocak alanları, bu salonun sol tarafına başınızı çevirdiğinizde koca bir alan onlarca masa ve onlarca insanlar oturmuş harala gürele kahvaltı yapıyor ve sürekli konuşmaların alanda yarattığı etkiden dolayı da anlaşılmaz, rahatsız edici bir uğultu.”
Konu, yukarıda anlattığım durum değil elbette ancak mekanın ne kadar profesyonel ve çekici yapıldığını anlayın ki bizim insanlarımızın sürü özelliğinden dolayı “Nerede kalabalık orası iyi olan yerdir” tezinin doğruluğu, bu noktada aklıma sokulmuştu. Neyse, kahvaltımızı istedik. Bu arada sürekli etrafta tepside çay dağıtan altıdan fazla çalışan ve harici masaları dolaşan belki de 10 çalışan vardı. Şöyle bakınca elbette insanın “Vay be” diyesi geliyor. Başlıyorsun bir kahvaltı tepsisi şu kadarsa, şu kadar müşteri varsa, şu kadar çalışan, sigorta, gider… .Ammannn, hesabın bir yarısından sonra “Yav bana ne” deyip bırakacağın yer yani. Hesabı zor (!) anlayacağınız (!)(!)
Gelelim tepsiye; var işte bir şeyler, üç çeşit peynir, iki çeşit zeytin, domates, salatalık, bal, kaymak, reçeller, sucuk yapım çeşitleri, falan filan işte. Bu gibi yerler, beni hep rahatsız etmiştir. Çünkü yemeyeceğim şeyleri ziyan etmeyi sevmem. Hatta beni okuyanlardan restoranına ya da kahvaltı salonlarına gittiklerim varsa bilirler. O mönüde olsa bile istemediğimi kaldırtır, fazla konulmuşsa azaltırım. Geride kalanlaradır yaptığım ancak en çok da ziyan ve artıktan korkarım. Bizim iki çatal alıp bitiremediğimiz yiyeceğe hasret olanlar, hiç bulamayan o kadar çok insan var ki onların günahlarından korkarım. Ah elimden gelse de belirli zamanlarda ihtiyacı olan ve bu güzelliği merak eden çocuklara, kadınlara ve yaşlılara bu imkanları verebilsem.
“Tanrım büyük, ben niyet ettim evrene gönderdim. Artık evrenin derdi bana göndereceği yanıt (!)”
Sevgili dostlarım, sizden rica ediyorum gittiğiniz otellerde, kahvaltı salonlarında yemeyeceğiniz ürünleri almayınız ya da geri gönderiniz. “Artık” olmadan ve de başkalarının rızkına mani olmadan.
Valla ben hep merak etmişimdir bu artıkları ne yapıyorlar? Çöpe mi, bir garibana mı, hayvanlara mı nereye gidiyor bunlar? Dünyanın bir tarafı yiyecek ekmek bulamazken ( üstelik o kadar uzaklara da gitmeye gerek yokken) bizlerin bu gözümüzün açlığı nereye kadar sürecek bilemiyorum. Üzülüyorum ve kızıyorum.
Çöpe gitmesi külliyen günah (bana göre). Bir gariban deseniz dokunulmamışı varken neden benden arda kalanı yesin ki. İhtiyacı var diye neden ona bu hadsizliği yapalım ki! Hayvanlara gelince evet iyi bir yere gidiyor diye düşünsek de bu kadar zarar, ziyan, müsriflik olmamalı bence.
Gözümüzün açlığı değil, midemizin açlığını dikkate alacak ve bu konulara hassasiyet gösterecek insanların çok olması dileğiyle, sevdiklerinize iyi bakınız. Aşk ve şans sizden eksik olmasın inşallah.
Sevgiler…
Bakmadan Geçme





