Gölgeme dokunma!
'İnsan, gölgesine sahip çıkabilen tek hayvandır.' Altay Öktem Neler gördük bu hayatta, daha da göreceklerimiz dışında....
“İnsan, gölgesine sahip çıkabilen tek hayvandır.”
Altay Öktem
Neler gördük bu hayatta, daha da göreceklerimiz dışında. Sabırlı ol, sakinleş, çıkacağın daha ne çok katlar, ineceğin ne çukurlar seni bekliyor. Amin Maalouf’un dediği gibi “çivisi çıkmış bir dünya”da birlikte yol alıyoruz. Titanic gemisi buzdağların arasında hızla yol alıyor; kimimiz en üst kattaki balo salonunda orkestranın en kıvrak ritmiyle kavalyemizle zevkin doruğuna çıkarken en altta bodruma dolan suları tahliye etmeye çalışan gemi işçileri hep birlikteyiz.
Bir yazıya iyi bir başlangıç olmadığını biliyorum ama yapacak bir şey yok; malzeme bu! “Her şeye karşın devam” demeyin bana. Çünkü kafamda çınlayıp duran o sese kulak vermeliyim.
Her geçen gün eksilen bir hayat bizimkisi; artarak eksilen yaşlar, eksilen saçlar, buna karşın tende artan kırışıklıklar, beklenen bir sona bizi hazırlıyor. Bazı dostlarımızın ani, hiç beklenmedik ölümleriyle sarsılan beynimiz, “yeniden nasıl normale dönüşür”ün çarelerini ararken karşımıza çıkan bir gölge sorunuyla iki derecelik bir sarsıntıyla karşı karşıya kalıyoruz.
“Bu gölge sorunu da nereden çıktı?” dediğinizi duyduğum için bu işi irdelemeye karar verdim. Bildiğiniz gibi sahip olduğumuz iki değer var; biri bedenimiz -beğensek de beğenmesek de-, öteki ruhumuz. Ulu orta alınıp satılan bu iki değer karşısında kendimizi nasıl savunacağımızı kara kara düşüneduralım, karşımıza şimdi de “Gölgen de bana ait” diyen karanlık bir iz sürücüsü çıktı. Bununla mücadele yöntemleri konusunda acil bir beyin fırtınası yapmaya ne dersiniz?
Bu konuyu bize anımsatan Altay Öktem’i dinleyelim; “Elimizde bir gölgemiz kaldı, onu ezdirmeyeceğiz. Göze göz, dişe diş, gölgemizi korumak için canhıraş mücadele edeceğiz ve özgür gölgeler cirit atacak yeryüzünün dört bir köşesinde. Gün gelecek, dünyanın bütün gölgeleri birleşecek, koskocaman bir gölge olacak ve tüm dünyayı sarıp sarmalayacak bu koca gölge.” Aklımıza düşen soruya da yanıtı şu oluyor; “Sonra ne olacak diye sormayın, bütün dünya koskocaman bir gölge olacak işte, o kadar!”
Öktem’in bu deyişi, sizde de bir şeyler çağrıştırmıyor mu? Bu ütopik idealler uğruna nice genç canlar darağaçlarında, savaş siperlerinde gölgelerini bırakıp gitmediler mi? Şimdi biz onların yasını tutarken binbir güçlükle “Bedenimizi dik tutalım, ruhumuzu satın almaya kalkışanlara kılıç kalkan karşı duralım” diyoruz. “İnsanın kaderini coğrafya belirler” diyen filozofa göre bizim kaderimiz ortada. Kurtların, çakalların iştahını her geçen gün artıran petrol ve temiz su rezervleri ortasında geleceğini bir an olsun düşünmeden bedenini de ruhunu da satan satana… Böyle bir güruhun hiç gölge derdi olduğunu duydunuz mu?
Böyle aşağılık dünya uğruna sata sata neyimiz kaldı? Çıkarları uğruna Roma’yı da yakmaya hazır güçlere karşı bedenimizi, ruhumuzu koruyamasak da hiç olmazsa gölgemize sahip çıkalım, ne dersiniz? Bize en sadık arkadaşımız, olsa olsa gölgedir. Onunla yaşamaya başladığımız ya da onu fark ettiğimiz günden bu yana koruyacağımız en iyi varlığımızdır o!
Şairin dediği gibi buradan giderken geride hoş bir sada bırakmak için elde avuçta korunacak en iyi sermayemiz gölge. Ardahan’ın Damal’ında her yıl insanlar, Atatürk’ün gölgesini izlemeye gidiyor. İyi de ediyorlar etmesine de acaba kendi gölgelerini de boy aynasında ışık yardımıyla izlemeyi düşündüler mi? Başka bir deyişle, gölge denilen değerli varlığa nasıl sahip çıkacaklarını düşündüler mi? Doğrusu ben düşünmedim şimdiye değin. Ama artık bu saatten sonra kim çıkarsa çıksın karşıma, “Gölgeme dokunamazsın!” diyeceğim.
Bu dünyanın ezilen tüm insanları ey! Gölgenize sahip çıkın! Yoksa bu azgın, dizginlenemeyen, aldıkları kararlarla yaşamımızı her gün alt üst eden güçlere karşı ancak gölgelerinizle mücadele edebilirsiniz. Gölgelerin birleşmesini sağlayacak en belirgin özellikse tümünün tek renk bir giysiye sahip olmasıdır. O giysinin altında ne din, ne dil, ne ırk, ne zenginlik, ne yoksulluk söz konusudur. Bir gölge, diğer gölgeye yan bakmaz, kıskanmaz. Bir gölge başkasına zenginliğiyle üstünlük kurmaya çalışmaz. Hiçbir gölge diktatörlüğe heves etmez.
Hayali Ali Bey’in gölge oyunu değil bu. Senaryosu bir elin on parmağını geçmeyen grupların dayattığı bir oyun! İstiyorlar ki, biz seyirci onlar oyuncu olmaya devam etsinler. Onların eli kalem tutanlara kafa tutabilmek için yazdıkları senaryoları yırtıp atabilmek adına gölgelerimizi birleştirmeliyiz. Bu yaşlı dünyamız ne büyük felaketler yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Ne çok haritalar yapıldı, kırmızı, yeşil hatlar kuruldu. Bu bağlamda en son gördüğüm sınır, Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşa’daydı. Bir kenti boydan boya kesen caddenin yarı noktasına geldiğinizde isteseniz de yola devam edemiyorsunuz. Çünkü o noktadan sonra Rum kesimi başlıyor! Çıkar kavgasının dayattığı bu sınır karmaşasına karşı koyabilmek için de insanımız gölgesine sahip çıkmayı öğrense iyi eder. Bu konu, hayatın her platformuna taşınmalı, görüş ve öneriler ortaya konmalı ki gerçek bir çıkıştan söz edilebilsin. Aksi halde ebedi olarak beden ve ruhumuzun kölesi olarak yaşamayı sürdüreceğiz.
Don Kişotvari, gölgemizden güç alarak şöyle haykırabilir miyiz?
“O sahte yeşil dolarlarınızla, pembe eurolarınızla bedenimizi, hatta ruhumuzu da satın almaya kalkışabilir, hatta başarabilirsiniz ama gölgemiz satılık değil! Çekin pis elinizi üstümüzden, başka ihsan istemeyiz sizden!”
Bakmadan Geçme





