Gıda terörü derken…

Kimi kavramları gün içinde olur olmaz yerlerde kullandığımız olur. Bunlardan biri, Fransızcadan dünya dillerine yayılan 'terör'...

Kimi kavramları gün içinde olur olmaz yerlerde kullandığımız olur. Bunlardan biri, Fransızcadan dünya dillerine yayılan ‘terör’ kavramıdır. Buradan terörün dünyaya Fransızlardan yayıldığını iddia edemeyiz. Terör, çok eski yıllardan beri kullanılan bir ‘yönetim’ sistemidir aslında. Sadece kelime kökeni, Fransızcadan dünyaya yayılmıştır.

“Korku salma, yıldırma” demektir.

Genellikle siyasal bir dava uğruna girişilen; toplumu korkutmaya, yıldırmaya yönelik eylemlerde karşımıza çıkar.

Bireysel terörden söz edilebileceği gibi örgütsel, hatta devletlerin de içinde yer aldığı terör olaylarından söz edebiliriz.  Örneğin, son günlerde gündemde olan Boğaziçi öğrencilerinin terör örgütleri ile iltisaklı (ilişkili) olduklarını söylemek de bence toplumu korkutmaktan başka bir şey değildir.

Anarşi de gelişigüzel kavramlardan biridir.

70’li yıllarda üniversite öğrencileri, köylüyü uyandırmak için Anadolu’ya ‘bilgilendirme’ çalışmalarına çıkmışlar. 30’lu yaşlardaki gençler, daha sonra eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in slogan haline getirdiği ‘Toprak işleyenin, su kullananın’ fikrini köylüye anlatmak istemişler. Elbette bu girişimler, çıkar çevrelerinin işlerine gelmemiş. Gençler biraz uzun saçlı, favorili ve sakallı-bıyıklı olunca köylüyü korkutmak ve terörize etmek için “Anarşik bunlar” demişler.

Ben de çocukluğumda ‘Dev-Genç’ kelimesini duyduğumda boylu poslu gençler aklıma gelirdi. Korkardım bizim köye de gelirler diye! Meğer Devrimci Gençlik kelimelerinin kısaltılmışı imiş.

Konuyu dağıtmayalım.

Birgün Gazetesi’nde Ozan Gündoğdu imzalı ‘Genç çiftçi köyleri boşaltıyor’ başlıklı bir haber vardı. Haberin özetinde de şu bilgiler yer alıyordu: “2013’ten bu yana ülke nüfusu yüzde 9 artarken köy nüfusu yüzde 11 azaldı. Memleketin köylerine ölü toprağı serpilmiş durumda. 35 yaş altındaki genç çiftçiler, akın akın kentlere göç ediyor ve ucuz işgücü talebini besliyor. Son sekiz yılda köylerde yaşayan 100 çiftçinin 22’si, tarımı bırakarak kente göç etti.”

Haberin içeriğini okuduğumuzda da verilerin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklandığı bilgisi vardı.

Hani son günlerde yazılı ve görsel basın yayın organlarında gıda teröründen bahsediliyor ya, işte buraya geleceğim.

Hatta bazı herbokolog ekonomistler, gıda fiyatlarındaki fahiş artışa falan dikkat çekiyorlar ya!

İşte haberin içinde yer alan bazı başlıklar:

“Çoğu köyde okul bile yok, genç çiftçi mecburen kente göç ediyor.

Tarımdan para kazanamayan çiftçi, borçlanmak zorunda. Göçün altında yatan en önemli neden, çiftçilerin yüksek borçluluğu.

Köyler giderek yaşlanıyor. Çalışan genç çiftçi sayısı azaldıkça yaşlı çiftçiler, daha fazla mevsimlik işçi çalıştırmak zorunda kalıyor. Bu da ekonomik sorunları derinleştiriyor.

Köylerde yaşlı nüfus için sağlık ocağı yok. Köylerdeki yaşlı nüfusun sağlık sorunları görünmüyor.

Kente göçün sonucunda genç çiftçiler, kentte işçileştiriliyor, ucuz iş gücü haline getiriliyor.”

**

Tüketici, pazarda patatesin 3 liraya satıldığını görünce isyan ediyor: “Bu ne pahalılık!”

Oysa üretim süreci, sanıldığı gibi hem kolay değil hem de ucuz değil…

Üretim, kumar oynamak gibi bir şey. Ekiyorsunuz ve ne kazanacağınızı bilmiyorsunuz. Ayrıca doğal felaketler de cabası…

Girdi maliyetleri her geçen artarken sebze ve meyve fiyatları tarlada yerinde sayıyor.

Doğal olarak da köylerdeki gençler, maaşlı ve sigortalı iş peşine düşüyorlar. Elbet onlar da görüyorlar şehirlerdeki ‘rahat’ yaşamı…

En azından izledikleri diziler, onları şehirlere davet ediyor.

Yani demem o ki ‘Anadolu Ajansı’ ve ‘ahaber’ muhabirleri ve patronları, bir yıl köye gelip nasıl para kazanılamadığını görsünler de gıda terörü haberini ondan sonra yapsınlar…

Bir de şunu ekleyeyim, gidişat o yönde ki köylerde işçi bulmak da zorlaşıyor. Ödemiş ve çevresindeki tarlalarda ya Güneydoğu kökenli ya Suriyeli ya da ‘düzensiz’ Afgan göçmeni işçiler çalışmaya başladı.

Gıda terörü derken bir kez daha düşünün…

Bakmadan Geçme