Fethi Sekin’i anarken

Geçen günkü -Tarım Fuarı- yazımda sizlere 'merhaba' diyerek sözlerime başlamış idim. Merhaba bazılarına göre Arapça’dan bazılarına...

Geçen günkü -Tarım Fuarı- yazımda sizlere ‘merhaba’ diyerek sözlerime başlamış idim. Merhaba bazılarına göre Arapça’dan bazılarına göre ise de Farsça’dan dilimize kazandırılmış. Farsça ifade ile anlamı, benden sana asla zarar gelmez; Arapça ile de kelimenin ‘rehube’ yani ‘sefa geldiniz’ anlamında olduğunu açıklıyorlar.

Bazı molla arkadaşlar selamün aleyküm varken Batılıların kullandığı ifadeyi neden kullanıyorsun diye bendenizi ikaz etti.

Edep ya hu! Hepi topu bir kelimeyi lastik misali oradan buraya sürükleyip, derinlerde ne demek istedin demeye getirmenin iyi saatte olsunlara karışmaya ramak kalmış olduğunu düşünenlerdenim.

O halde yeri gelmişken; merhaba sözcüğü Kuran-ı Kerim’de Sad Suresi 59 ve 60’ıncı ayetlerde de mealen kullanıldığını rahat ve selamette olunuz manalarına geldiğini belirtmek isterim.

Oysa ki toplumda kahir ekseriyet merhaba kelimesinin anlamını bilmemek ile birlikte, birbirimize can-ı gönülden merhaba diyenlerimizin sayısı da epeyce bir eksilme göstermiş durumda, sizce de bence mi doğrusunu söylemek gerekirse görüşlerinizi alabilmek isterdim. Şimdi sıra gelsin fasulyenin faydalarına… Eee hanım yazının başlığı ile bunca teranenin ne alakası var, diyenleriniz el hak çıkacaktır.

Yollarınız hiç hapishanelere, adliye saraylarına revan oldu mu? Can düşmanımın dahi buralarda çırpınmasını hiç arzu etmem; çünkü buralar, tatsız, sevimsiz, kısacası merhaba demenin unutulduğu, unutturulduğu yerlerdir.

Canım ülkemin bir çok il ve ilçesinde bulunmuş bir kardeşiniz olarak İzmir’in Adliye Binasında seyrü sefer eylemek, gönül telimde bambaşka duygular notalanıyor.

5 Ocak 2017 tarihinde İzmir Adliyesi’nde terör saldırısında canını hiçe sayarak feda edebilen merhum polis Fethi Sekin’in şehadeti yüzlerce kişinin hayatının bağışlanmasına vesile oldu. Her hatırıma geldikçe hüzün deli dalgalar misali kalbimin kıyısına vuruveriyor. Adliyede hemen her tarafta rahmetlinin fotoğrafı ötelerden bizlere merhaba diyor.

Kalpten kalbe yollar olduğuna her zaman inanmışımdır, bunu telepatik parapsikolojik olaylar olarak da algılamakta özgürsünüz. Lakin, Ademoğullarının Havvakızlarının ne bu his dünyasına ne de merhumun fotoğrafının önünde durup bir dakika bile olsa olayı tekrardan hatırlayıp tefekküre dalıp çıkacak vakti yok, ya da artık sinirlerimiz iyice yalama yaptı.

Bir taraftan bunları hemdert ededurayım, öte yandan sıranın bana geldiğini farkederek kendinden geçmiş ruhen astral gezintide olan memureye talebimi anlatmaya çabalıyorum Ben anlatmaya çabaladıkça suratında varolan sirkenin daha da kıvamına vardığını hissederek kendimi, acaba sirkenizin kilosu kaça sorumu sormakla sormamak arasında gidip geliyorum.

Fesübhanallah diye iç geçirirken, başımı öte tarafa çevirmemle yine Fethi Sekin’in fotoğrafı ile başka bir boyuta ışınlanıyorum. Öyle bir ışınlanma yaşıyorum ki tam bir sekine, sakinlik haline bürünüyorum.

Bizim vergilerimiz ile bize belirli saatlerde hizmet etmesi için aylık alan memurların ya da memurelerin, dışarıda onlarca iş bekleyen varken işlerine aşkla bağlanmalarını hiç olmazsa canını feda eden Fethi Sekin ve nice şehadet şerbetini içebilen yiğitlerin aziz hatıraları için tebessümle merhaba demelerini isterdim.

Farkındayım çok şey istiyorum, neden mi çok şey şu dünyada en pahalı olan en büyük kıymet canı yürekten sevebilmek, sevilebilmek…

Sözlerimi dünya sufizmine mal olmuş Derviş Yunus Emre’nin mısraları ile kalbinize emanet edeyim:

“Şu dünyada bir tek şeye yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi…”

Bakmadan Geçme