Faşo Ağa!
Bir dilin zenginliği yani varlıklı oluşu, bünyesinde barındırdığı sözcüklerin çokluğu ile ölçülebilir. Türkçede kimi sözcüklerin birden...
Bir dilin zenginliği yani varlıklı oluşu, bünyesinde barındırdığı sözcüklerin çokluğu ile ölçülebilir.
Türkçede kimi sözcüklerin birden fazla anlamı vardır. Örneğin ‘at’ kelimesinin hem ‘beygir’ hem de ‘fırlatma’ anlamı vardır. Bunun gibi başka örnekler de verebilirim.
Öte yandan bir kavramın birden fazla sözcükle karşılanıyor olması da zenginlikten sayılmaz. Örneğin eskilerin kullandığı ‘talebe’ ile ‘öğrenci’ kelimelerinin karşıladıkları anlam aynıdır.
Bir başka örnek verirsek ‘kongre’ ile ‘kurultay’ kelimeleri de aynı anlamı karşılar. Genel kurul diyenler de vardır.
Sonra meclis kelimesi veya sözcüğü…
Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantıya meclis denir. Dostlar meclisi gibi.
Bu tarz toplantıların yapıldığı yerlere de meclis denir. Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi. Cem olunan yer. ‘Cem’ olmak da Arapçadan dilimize girmiş.
Meclis, dilimize Arapçadan girmiş. Kelimenin kökeni culûs. Yani oturum veya oturacak yer.
Sözlerini Şah Hatayi’nin yazdığı bir türkü vardır. İlk iki dizesi şöyledir:
“Erenler cemine her can giremez
Edep ile erkân bir/yol olmayınca”
Güzel bir türküdür, ben severim.
Meclis dedik de bilmiyorum hiç tartışmaları izliyor musunuz? Ben bazen izlerim! Ne hararetli tartışmalar, bağrışmalar, atışmalar ve hakaretler yapılıyor orada. Yemek fiyatları da çok ucuzmuş. O konuda atışma yapılıyor mu bilmiyorum ama asgari ücret konusunda epeyce yapılıyor!
Halbuki meclis, bir ülkenin saygın insanlarının bir araya gelip ülke meseleleri hakkında kafa yordukları yerdir.
Orada küçük meseleler yerine ülke sorunlarını ilgilendiren konuların konuşulup karara bağlanması gerekiyor.
Son günlerde bir taciz ve tecavüz konusu dillere dolandı ki sanırsınız ülke bu halde! Bakınız ‘bu’ dedim. Başka bir kelime yazacaktım ama…
**
Bir de faşizm ve faşist kelimeleri çok kullanılmaya başlandı ki o da evlere şenlik!
Prompter yani karşı camdan kayan yazı olmasa belki anlamını bile doğru dürüst bir cümle ile söyleyemeyecek.
Birine kızdın mı faşist de gitsin. Hani Kemal Sunal ile Şener Şen’in bir filminde ‘Faşo Ağa’ tanımlaması vardı… Kibar Feyzo duvara yazmıştı bu sözü…
Şener Şen de soruyordu “Ne yaziyirsin oraya hırbo?” diye! Feyzo’nun verdiği yanıtı buraya yazamayacağım…
Ama öyle değil işte…
Faşizm, 1. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da ortaya çıkan bir yönetim tarzıdır.
Türk Dil Kurumu’nun sözlüğü, faşizmi şöyle tarif eder: “Devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlayan, yetkinin tek partinin elinde toplandığı düzen. Demokratik düzenin yerine aşırı bir ulusçuluk ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti.”
İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco, Almanya’da Hitler…
Lider diktatörlüğü en belirgin özelliğidir. Milliyetçilik, şovenizme dönüşür. Din büyük prim yaparken ırkçılıktan beslenir… Militarizm, tüm dünya faşistlerin taptıkları bir kavramdır. Her faşist topluluğun düşman olduğu bir ırk veya topluluk vardır. Bunlar, faşizmin görünen yüzüdür. Faşizm aslında işçi, köylü; kısaca toplumun en alt katmanları olan emekçilere karşı da acımasızdır. Sendikalar kapalıdır. Sivil toplum örgütlerinin eylemleri zorla bastırılır. Bu yüzden de kapitalizmin en acımasız yönetim tarzıdır. Yasa ve hukuk tanımaz. Faşist yönetimlerde tek lider/başbuğ ne derse o doğrudur…
Yani demem o ki faşizm, mahalle kavgasında çocukların birbirlerine savurdukları bir küfür değildir.
Faşizm insanlık düşmanıdır…
NOT: Bu yazı, gazetemizin 18 Aralık 2020 tarihli sayısında yer almıştır.
Bakmadan Geçme





