FARKLI BAKIŞ
KISACA nasip ne güzel kelime… nasip… annemin en birinci sözü… -'Yarın şunu yapalım mı anne?' -'Yarına...
KISACA
nasip ne güzel kelime…
nasip…
annemin en birinci sözü…
-“Yarın şunu yapalım mı anne?” -“Yarına bir çıkalım, nasip…”. Hiç yapalım demezdi, belki hastalığından kaynaklıydı. Bilmiyorum. Ama yarına dair hiçbir vaadi olmazdı…
Öyle ya kimin bugünkü sağlığıyla yarına çıkacağına garantisi var ki?
Sanki hep var olacakmışız gibi davranıyoruz da, oysa bir nefeslik hayat.
Düşündükçe bu can seni, içi sızlıyor…
Barış Manço da “ya nasip” dedirtmemiş mi Ahmet Bey’e? Ya nasip, kimse anlamamış…
Nasipten ötesi yok, nasip kimeyse…
Nasip…
Ne güzel tesellidir aslında bizlere. Ne güzel teslim oluş sözcüğü. Körü körüne değil elbet, gereğini yapıp, şartları yerine getirip de olmadığında. Yeni adımlar için, içinde ümit barındırarak. Umudu taşımaya devam etmek adına, bekleyişleri anlamlandırmak için…
“Nasip ise gelir Hint’ten Yemen’den, Nasip değilse ne gelir elden?” diye mesel de olmuş…
Lisede fizik öğretmenimin meşhur lafıydı: “Be hey nasip be hey kısmet çeker çeker getirir, be hey dayak be hey kötek vurur vurur yatırır”. İşin içine mizah da karışıyor böyle olunca, biraz da yaramazlara gözdağı…
Nasip belki de bir bekleyişin ön adı, bir bitişin son sözü. Birlikteliklerin, ömür boyu yazılacak bir romanın ilk cümlesi. İçine her şeyi sığdırabilecek geniş karınlı bir sözcük, yanına bazen “kısmet”i de alarak, vurgusunu arttırarak yol alan…
Yazacak mıyız yazıyı? Nasip… Yayınlanacak mı, kimler okuyacak, kimler görecek kim bilir? Kısmet…
sesime sesin değse
hüzün damlıyor
sessizliğime dokunsan
uzadıkça uzuyor
özledikçe
büyüyor özlem
bekledikçe
erguvanlar soluyor
ümit üşüyor
titriyor yürek
mevsimin son damlası düşüyor
gülüşlerden…
Bakmadan Geçme





