Eylül’den
Tayyare Parkı'nın karşısındaki sokakta ilerliyorum. Etrafta üç beş esnaf atmışlar sandalyelerini dükkanlarının önüne, karşıdan karşıya laflıyorlar....
Tayyare Parkı’nın karşısındaki sokakta ilerliyorum. Etrafta üç beş esnaf; atmışlar sandalyelerini dükkanlarının önüne, karşıdan karşıya laflıyorlar.
Sokağın başından bir kadın geliyor. Genç bir kadın. Yanındaki 3-4 yaşlarındaki sevimli kızın elinden tutmuş. İlerliyorlar. Minik kız, meraklı gözlerle dükkanların vitrinlerine bakıyor. Çocukluk; çokça merak, çokça soru, çokça hayal demek…
Aramızda üç beş metre mesafe kala kız çocuğu, ayağı takılıp yere düşüyor. Sol dizi fena halde yere sürtüyor. Çocuk, tam acıyla çığlık atacağı sırada anne sert bir tavırla:
– Ben sana etrafa bakma demedim mi?, deyip çocuğun yüzüne okkalı bir şamar indiriyor.
Bir tarafta sızlayan dizin acısı, bir tarafta suratında kıvılcımlar oluşturan tokat. Hem çocuğu hem beni hem de etraftaki esnafı şaşkına çeviriyor. Çocuk sus pus. Bir eli hala annesinin elinde ilerliyorlar. Dönüp artlarından bakıyorum. Şaşkınlığım hala geçmiş değil. Yoluma devam ediyorum.
*
Bir kağıt kalem verin ellerine, dünyanın en güzel resmini yapar çocuklar.
Bir masal anlat deyin, en güzelini kurgularlar.
Dostlukların, arkadaşlıkların, sohbetlerin en içteni onlardadır.
Bir şarkı isteyin, beste de güfte de hazırdır.
Ve oyunların en güzeli de onlarda. Art niyetsiz, hilesiz ve doğallar.
Kin nedir, bilmiyorlar. Nefret nedir, bilmiyorlar.
Kolay seviyorlar her şeyi. Çiçekleri, böcekleri, her insanı.
*
Zamanla öğreniyorlar büyüklerinden. Küçüksen ezilirsin.
Zamanla öğreniyorlar. Zayıfsan haksızsın.
Zamanla öğreniyorlar, büyükler haklıdır.
Büyükler doğru,
Büyüklerin yoludur yol.
Ve büyüyorlar.
*
Ve büyüyorlar.
Anne oluyorlar.
Baba oluyorlar.
Dede, nine oluyorlar.
Kardeş oluyorlar.
Esnaf, iş adamı oluyorlar.
İşçi, memur oluyorlar.
Hekim, hemşire oluyorlar.
Kırk kulplu kazanın bir kulpundan tutuyor her biri. Kazan kaynadıkça onlar da kazanıyor.
*
Ve bir gün.
Sıcak bir Eylül günü.
Bir küçük kız çocuğu, düşünce öğreniyor. Düşmek kabahattir. Söz dinlememek kabahat. Etrafa bakmak kabahat.
Önce annesinden öğreniyor nedir kabahat. Sonra arkadaşlarından, eşinden, dostundan, komşusundan.
Güzellikleri saklıyoruz kabahatleri öne çıkarırken. Yok ediyoruz. Tüketiyoruz. Güzel olan şeylere bunca ihtiyacımız varken…
Sevgi, dostluk ve umutla…
Bakmadan Geçme





