Eylül gelmiş hoş gelmiş…

Unutmaların zamanı şimdi. Unutmanın da zamanı olur muymuş? Neden olmasın? 'Her şeyin bir zamanı var da...

Unutmaların zamanı şimdi. Unutmanın da zamanı olur muymuş? Neden olmasın? ‘Her şeyin bir zamanı var da unutmanın neden olmasın ki, değil mi? Kimi, neyi, niye unutalım ki?’ diyebilirsiniz. Belki de hatırlanmaların zamanıdır görece. Benim için bindiğim yanlış tren belki başkalarının doğru trenidir öyle değil mi? Ben unutmanın zamanı dedim de bir başkası hatırlanmaları önceleyebilir değil mi? Her neyse.

Unutmaların zamanı şimdi. Eylül, birçok şeyi geride bırakıp unutmayı çağrıştırıyor. Yazın rehavetini unutun dercesine hızlı, dolu dolu. Yazın ağır akan, ağdalı zaman şimdilerde eriyip gidiyor hızla. Şimdilerde kavurucu sıcaklarını unutun diye hatırlatıyor serinlemeye başlayan geceler. Unutun bedeninizi yoran halleri diyor adeta. Yenilenen takvimle taze bir nefes gibi şimdi zaman. Eskiyi unut, geride bırak muştusuyla dokunuyor sanki ruhlara.

Unutmaların zamanı şimdi. Dalında duran meyveyi, sahilde açılan şemsiyeyi, begonvili… Unut. Kırılıp dökülecek yapraklar, el etek çekilecek ağır ağır sahillerden, canlılığını yitirip içine dönecek mekanlar ve silinecek izleri begonvillerin. Sokaklardan sesler, duvarlardan siluetler silinecek ve aşınmış Arnavut kaldırımları sessizliği taşıyacak yeni mevsime.

“Havalar soğuduğunda insan gölge veren ağaçları unuturmuş” diyor yazar. Unutacak insanoğlu da. İçselleştiremediğini unutacak. Yeterince değer vermediği, önemsemediğini de silecek kısa bir süre sonra. Üstadın dediği gibi işi bitince, çıkarı sona erince unutacak daldasında gölgelendiği ağacı ve unuttuğuyla da sınanacak elbette bir gün.

her şeyin farkında
hiçbir şey yokmuş gibi
bu güzel göğün altında
ne bekliyorsun
bekliyor musun
sevinci
siliyor mu mevsim
ayak izlerini
bir sabah açınca gözünü
bulacak mısın aradığını
aradığın da bulacak mısın
istediğini

Bakmadan Geçme