'Evim evim, güzel evim'

Eski Yunanlar, Fırat'tan Ege'ye kadar olan bölgeye Anatolia adını vermiş. 'Doğu ülkesi' demekmiş ya da 'Doğudaki...

Eski Yunanlar, Fırat’tan Ege’ye kadar olan bölgeye Anatolia adını vermiş. ‘Doğu ülkesi’ demekmiş ya da ‘Doğudaki ülke.’ Tabii Yunanlar, bu isimlendirmeyi kendilerine göre yapmışlar. Onlara göre doğu…

Ahmet Arif, ‘Anadolu’ adlı şiirinde şöyle seslenir:

“Beşikler vermişim Nuh’a / Salıncaklar hamaklar / Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır / Anadolu’yum ben / Tanıyor musun?”

Şiirin başka bir yerinde de şöyle seslenir:

“Binlerce yıl sağılmışım / Korkunç atlılarıyla parçalamışlar / Nazlı seher sabah uykularımı / Hükümdarlar saldırganlar haydutlar / Haraç salmışlar üstüme / Ne İskender takmışım / Ne şah ne sultan / Göçüp gitmişler gölgesiz”

“Nasıl severim bir bilsen / Köroğlu’nu / Karayılan’ı / Meçhul Asker’i / Sonra Pir Sultan’ı ve Bedrettin’i”

**

Arapçada ‘ensar’ kelimesinin anlamı “yardım etmek” demekmiş. İslami literatürde ensar, Hz. Peygamber’i ve muhacirleri yurtlarında barındıran Evs ve Hazrec kabilelerine mensup Medineli Müslümanlar için kullanılmış. ‘Muhacir’ de dışarıdan gelen ‘göçmen’ demektir.

Bugünlerde başta Suriye ve Afganistan olmak üzere akın akın Türkiye’ye doğru gelen insanlar için kullanılıyor. Göçmen, sığınmacı, mülteci, kaçak, düzensiz göçmen… Ne diyeceğimizi de şaşırdık!

**

Afganistan, resmi adıyla Afganistan İslam Cumhuriyeti, Orta Asya’nın güneyinde denize kıyısı olmayan bir ülke. Pakistan, İran, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ile Çin komşuları. Türkiye’ye sınır komşusu değiller. Yaklaşık 32 milyonluk nüfusunun çoğunluğunu Peştunlar, Tacikler, Hazaralar ve Özbekler oluşturuyormuş. Buradan da anlıyoruz ki ‘Afgan’ diye bir millet ya da ulus yok…

**

Anadolu’da da Afganistan coğrafyasında da tarih boyunca ‘iktidar savaşları’ yaşanmış.

Ne diyordu Ahmet Arif? “Binlerce yıl sağılmışım”

Afganistan, kendimi bildiğimden bu yana din şemsiyesi altında yapılan savaşlarla anılıyor. İşgaller ve iç savaş. Buna ‘kader’ diyemeyiz. Buna ancak ‘cahillik’ diyebiliriz. Kendi ışığını yakamamak diyebiliriz…

**

O coğrafyanın en önemli ritüeli cihat kavramıdır. Ritüel, ‘dünyanın pek çok yerindeki insanların kutsal kabul ettiği davranış biçimidir.

İslam coğrafyası, ‘cihat’ gerekçesi ile hiç boş değildir. Sürekli bir savaş hali vardır. Bu yüzden bilime ve sanata ayıracak vakitleri de yoktur. Zaman zaman içlerinden ulusal kurtuluş kahramanları çıkarmışlar fakat bugünkü evrensel değerlerin düzeyine ne yazık ki gelememişlerdir. Allah adına öldürmüşler, Allah adına şehit olmuşlardır.

**

Ülkemizdeki çeşitli yayın organlarında ‘göçmen’ krizi ile ilgili çeşitli haberler ve yazılar okuyoruz. Çeşitli bilgilere göre yurdumuzda beş milyon civarında Suriye vatandaşı var. Afganistan savaşından kaçan göçmenlerin de topluluklar halinde Türkiye’ye giriş yaptıkları yönünde haberler var. Büyük şehirlerde yaşayan arkadaşlarımız da benzeri yönde bilgiler veriyorlar. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye, kervansaray değildir. Neden sınır komşularına değil de Türkiye’ye?

Türkiye kervansaray mıdır?

Bu gelişmelerin Türkiye açısından ciddi sıkıntılara neden olacağı açıkça ortadadır. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu yıllardan bu yana Kürt ve Alevi meselesini çözememişken şimdi de bu demografik (nüfus) çeşitliliğe Arap ve Afgan göçmenler dahil oluyor.

**

Batı’ya göre Doğu’nun en batısı Anadolu, bu yükü kaldırabilir mi?

Avrupa, bize rüşvet öneriyor: “Alın şu parayı, göçmenleri bize bırakmayın?”

Türkiye’nin çözülmeyi bekleyen onca sorunu varken… Biz bu soruna klasik ‘insan hakları sorunu’ veya ‘Bize sığınanları geri çeviremeyiz’ bakış açısı ile yaklaşamayız. Sorunlar, ‘uzaktan’ göçmen severlikle çözülmez… Kaç kişi, bu aileler için ‘koruyucu ailelik’ sorumluluğu alabilir?

Tek dileğimiz; Suriye’de, Afganistan’da ve bilumum coğrafyada ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesinin egemen kılınmasıdır. Hani ‘evim evim, güzel evim’ cümlesi var ya! İşte aynen öyle…

Bakmadan Geçme