Eti neden pahalı alıyoruz?

Öyle ya! Bölgemizde köylüsü kentlisi hayvancılık yaparken, bu kadar üretim varken niçin kasapta etin kilogramı 40...

Öyle ya! Bölgemizde köylüsü kentlisi hayvancılık yaparken, bu kadar üretim varken niçin kasapta etin kilogramı 40 TL olur? Ya da diğer bir deyişle ithalata neden gereksinim duyarız? Her ne kadar ithalat fikri, piyasadaki rekabeti körüklemesi açısından iyi bir hamleymiş gibi görünse de kalıcı bir çözüm değildir. Patatesi arzından fazla ürettiğiniz için piyasanın size dayattığı fiyatın dışında çok daha karlı satma gibi bir şansınız olamaz. Dana etinin kilogram satış fiyatı, Ekim ayını 38.4 TL’den kapatarak tarihin en yüksek seviyesine ulaştı. Dana karkasın kilogram fiyatı da 28.50 TL seviyesine geldi. Bu fiyat seviyeleriyle kırmızı eti dünya ortalamasından yüzde 80’e yakın oranda pahalı yer olduk. Peki, aradaki bu yüksek fark neden kaynaklanıyor? Temel neden arz-talep dengesi, yani arzın artan talebi karşılayamayacak bir yapıda olması. Kırmızı et üretimi, 1 milyon tonu aşmış olmasına rağmen şehirleşme ve etin hem evde hem restoranlarda tüketiminin artması, talebi karşılamaya yetmiyor. Türkiye’de yağışların özellikle Avrupa ülkelerine göre daha az olması, hayvan başına düşen meraların azlığı, bilgi eksikliği, doğurgan hayvan azlığı ve yüzde 20’lere varan düşük oranı gibi hayvancılığa olumsuz etki eden unsurlar, arzın yeterince gelişmesinin önünde kale gibi duruyor.

Besicilikte girdi maliyetleri arasında başta yem ve gübre olmak üzere belli başlı kalemler halen dolara endeksli. Dolayısıyla dolardaki artış girdi maliyetlerine ve fiyatlara direk yansıyor. Tüm bu unsurlar göz önüne alındığında yakın gelecekte Türkiye’de kırmızı et fiyatlarında anlamlı bir düşüş beklenmesi anlamsız.

Son yıllarda kırmızı et üretimi, istikrarlı bir şekilde 1 milyon tonun üzerine çıkmış olsa da tüketimi ne yazık ki karşılamıyor. Türkiye’de kişi başı kırmızı et tüketimi, 12-15 kilogram seviyesinde iken AB ülkelerine bakıldığında tüketim, 60-70 kilogram düzeyinde.

Bakan Fakıbaba’nın son açıklaması ise hayli ilginç; “100 tane hayvan ithal ederken bunun 20’si düve olacak, 20’si buzağı olacak ve bu sefer biz anayı arttıracağız. Zaten ana olduğu zaman ben, etin de sütün de rayına gireceğine, regüle edeceğine, Tarım Bakanlığı’nın bu işle uğraşmayacağına inanan bir kardeşinizim.”

Geçtiğimiz yıllarda da bu yönde tedbirler alınmasına rağmen et üretimi, ne çiftçiye ne de halka yaradı. Vatandaş alamamaktan, çiftçi ise zarar etmekten kurtulamadı. Avrupa ülkelerinde tarım arazilerinin yüzde 70’i, hayvanların yem ihtiyacının karşılanması için kullanılırken bizim ülkemizde ise bu oran, yüzde 15-20’ler civarında. Yani hayvan sayımızı arttırıyoruz fakat meralarımız azalmaya devam ediyor. Bu durum, haliyle üreticiyi dolara endekslenen hazır yeme mahkum ediyor. Bir süt ineği, kama yem olarak yıllık yaklaşık 8 ton silajlık mısır ve 2 ton kuru yoncaya ihtiyaç duyar. Bu nedenle sulanan alanlarda yonca, silajlık mısır, sorgum-sudanotu melezi vb. bitkilerle işletmelerin yem maliyetleri düşecek, ayrıca hayvanların verimi artacaktır.

Bakmadan Geçme