Eğitimde dayak

'Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.' Ziya Paşa Çok derin iz bırakan...

“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir;

tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”

Ziya Paşa

Çok derin iz bırakan yaşanmışlıklar vardır. Ölünceye değin belleğinizde fırdolayı döner dururlar. Günün birinde suyun toprağı deldiği gibi kendini ak sayfalarda buluverir.

Öğretmenlik yaşamımı belki de başlamadan bitirecek bir olayı yeri geldikçe eşe dosta anlatıp durdum. Bugün “Artık yeter, yaz bunu!” diyen o sese kulak vererek oturdum yazmaya.

Yıl 1973. Henüz 20 yaşında bıyığı yeni terleyen bir öğretmen olarak Muş Lisesi’nde Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak işe başladım. O yıllar ortaokul ve liseler birlikte aynı çatı altında eğitim yapıyordu. Stajyer olmama karşın öğretmen eksikliği nedeniyle doğrudan derse giriyordum.

Yeni bir ortama uyum sağlama, mesleğin yenisi olmanın verdiği heyecan ve tutukluk, hepsiyle baş etmeye çalışıyordum. Olayı yaşadığım gün orta ikilere dersim vardı. Sınıf en az 45 kişilikti. Derse girdim ve doğal olarak ders defterinden yoklama alıyordum. O sırada kapı tıklatılmadan ansızın açıldı. Bacaksız küçük bir öğrenciydi içeri giren. Onu, “Kapıyı tıklat, sınıfa öyle gir,” diyerek uyardım. Sözümü nasıl algıladığını bilmem ama o, surat asarak sınıftan çıktı. Kapıyı efendice tıklatmasını beklediğim öğrenci bu kez, kapıyı daha sert biçimde duvara çarparak açmasın mı?

Eh, iş bununla kalsa yine iyi… Bu kez bizim ufaklık, ceketini açmış, kravatı aşağı sarkıtmış, gömlek yakası da açık, kollarını yana açarak, bana doğru efelene efelene gelmiyor mu? Sınıf, bu olan biteni çıt çıkarmadan izliyor. Sanki ortada bir tiyatro gösterisi var. Herkes nefesini tutmuş, öğretmenlerinin efelik yapan bu öğrenciye nasıl davranacağını merakla bekliyor.

Her şey dakikalar içinde gelişti. Birden oturduğum sandalyeden kalktım. Doğruca öğrencinin yakasına yapışıp duvara dayadım. O an, kendimi kaybetmişim. Boğazını ne kadar sıktığımı anımsamıyorum. Bayıldığını görünce yakasını bıraktım. Yere yığıldı. Ön sıradakiler, onu yerden alıp sıraya yatırdılar. Birileri de kolonya bulup getirdiler. Kolonyayla ayıltmaya çalıştılar. Bense öfkeli bir halde tekrar sandalyeme oturdum, durumu izliyordum. Bir süre sonra gözünü açtı, doğruldu yerinden. O sırada da ders zili çalmış oldu. Sınıftan çıkıp gittim. Nasıl bir psikoloji içinde olduğumu anlamam için aynaya bakmam gerektiğini bile unutmuştum.

Bu ana kadar anlattığım hiçbir şey abartı değil. Olayı dün yaşamışçasına anımsıyorum. Şimdi aklınıza gelen şu soruya da yanıt vermeliyim: “Peki, hocam olaydan okul yönetiminin ve öğrencinin ailesinin haberi olmadı mı? Onların tepkisi ne oldu?”

Size belki çok garip gelebilir ama inanın bu olay nedeniyle ne öğretmen arkadaşlarımdan ne okul yönetiminden ne de öğrencinin ailesinden en ufak kötü bir söz, uyarı ya da soruşturma talebi geldi. Adeta o yaşadığım anlar hiç yaşanmamıştı!

Bu durum, benim tuhafıma gitmiyor değildi. Bu kez bu derin sessizliği ben soruşturdum. Sonuçta gerçeği öğrendim. Meğer Muş’ta yeni göreve başlayan genç öğretmenlere “cesaret testi” yapılırmış. Mesleğimden olma pahasına ben o testten başarıyla geçtiğim için kimseden herhangi bir tepki almamıştım.

Cinnet toplumu olduk diye son zamanlarda söz edilir oldu. Gazetelerin üçüncü sayfaları, televizyon haber kanalları akan kanları gösterirken kanal değiştirir oldum. Şiddeti seven biri değilim. Ama atalar sözü, “Yumuşak atın tekmesi pek olur” der ya, benimkisi de bir anlık öfke patlamasıydı. Öncelikle her eğitimciye öfke kontrolü eğitimi verilmesi gerektiğini yaşadıklarımla öğreniyordum.

İşin bir de Almanya boyutu var. Oradaki uygulamadan da bir örnekle bu konuya nokta koyalım.

Türk öğretmen, derste bir öğrencisini yaka paça sınıftan dışarı çıkarıp koridordaki bir dolaba tıkmaya çalışırken durumu gören bir Alman öğretmen hemen okul müdürüne haber verir. Yapılan soruşturma sonucu Türk öğretmene 1000 Mark para cezası verilir. Peki “Bu para nereye yatacaktır?” derseniz yanıtım şu: Alman Kilise Sandığı’na! Hani Müslüman’a gavur eziyeti derler ya, öfkesini benim gibi yenemeyen Türk öğretmene de ancak böyle bir ceza uygun görülür.

Eğitimde dayak, kesinlikle bir çözüm olmamalı… Ziya Paşa zamanından kalma öğütlerle nereye geldiğimiz ortada. Bu gerçekten hareketle konu, pedagoji biliminin gerektirdiği biçimde ele alınarak eğitimde fiziksel temas yasaklanmıştır. Yasağa karşın fiziksel temas uygulayanlara da yüklü para cezası uygulanacağı bildirilmiştir. Böyle olmasına karşın yine de zaman zaman gazete ve televizyonlarda dayak atan öğretmen haberlerini okumakta ya da izlemekteyiz. Çözüm, öfkeyi kontrol edebilmekte yatıyor öncelikle…

Bakmadan Geçme