Durum Tespiti! -3

Dünden kalan paragrafla devam edelim, Bizim zamanımızda bir işi yapabilmenin en güzel yolu, eskiden o işe...

Dünden kalan paragrafla devam edelim,

Bizim zamanımızda bir işi yapabilmenin en güzel yolu, eskiden o işe dair bilgi, becerinin ve tecrübenin olabilmesiydi. Üstelik daha önceki beceri sahiplerinden fikir almak ve söylemlerine kulak vermek, saygı harici işimizi pratikleştiren bir süreçti.

Şimdilerdeyse bu beceri, bilgi ve tecrübe takım tutar gibi nereli olduğumuzla, dayımızın olduğuyla ya da hangi parti arkasından sürüklendiğimizle alakalı maalesef. Maalesef diyorum çünkü kurum ya da özel şirket dahil bir işin başına hiçbir şey bilmeyeni koymak, hem büyük bir yanlışlık hem de koca bir zaman kaybıdır. Üstelik tecrübenin karşılığı dinozorlaşmış fikirle eşdeğer sanılması da ayrı bir cahilliktir. Zira dönüp dolaşıp aynı fikirlere gelinmesi tecrübenin kıymetli değer olduğunu apaçık ortaya koymaktadır. Bu bile alana!

Yukarıdaki paragrafta yazılanlardan şu da anlaşılmasın rica ediyorum: Genç mezunlar ya da tecrübesiz insanlar iş sahibi olmamaları konusunda bir söylem değildir bu. İçeriğini açtıkça daha da iyi anlayacaksınız zaten.

Bana göre akıllı insan; tek bir iş sektörü ile de uğraşsa, tek bir kişi de çalıştırsa, bir holding, bir teşkilat, bir okul işletse de aklın yolu liyakat sahiplerini bir araya getiren, hatıra gönüle ya da kişisel çıkarlara meyil etmeyen düşüncenin insanı olabilmektir. Ve bu durum da zamanı, elinizdeki parayı ve insan faktörünü iyi kullanmanızı sağlar. İş bitiren, işi zamanında ve de titizlikle yapan ve bunlar olurken de herkesin aynı sinerji içerisinde çalışıyor olmasını da sağlamış olursunuz.

Buraya kadar zaten yazımı okuyan herkesin bildiği ve belki de yaptığı bir durumu ben tekrar göz önüne koyuyor olabilirim. Ancak size şöyle bir örnek vereyim: Düşünsenize; uzun yıllar uzmanlık alanınızda dirsek çürüttünüz, kitaplar, seminerler, harici tecrübeler derken ansiklopedi olsanız her sayfanız çevrildiğinde “vay be, helal olsun” gibi şaşkınlıklarla karşılatacağınız insanların konu (ya da iş) hakkında hiçbir şey bilmeden sizin üstünüze gelmesi ve size direktifler vermesi, sizi nasıl etkilerdi? Yani benden örnek verelim hadi (kimse üstüne alınmasın şimdilik (!))

Ben, mühendis olmama rağmen bir kez bile olsun bu eğitim diplomamı kullanmadım. Okulu iyi dereceyle bitirmiş olmama rağmen hayat ve sanırım daha çok da ilgi alanım, beni insanların sıkıştıkları anda joker misali kurtarıcı gibi davranmaya itti. Başka eğitimler, seminerler derken sistem kuruculuk, danışmanlık ve en son da bildiğiniz gibi medya işine bulaştım. Şimdi düşünün, ben üniversite eğitimimle ilgili hiçbir saha tecrübe edinmemişim. Akılda kalan, sadece akademik bilgiler. Onların da zaten yüzde yetmişi silik ve beni bu diplomamı kullanacağım bilgili insanların başına yönetici olarak veriyorlar.

E ben de insanım, orada ön lisans mezunları ya da işini hakkıyla ve saha tecrübesi ile yapanların yanında ahkam kesiyorum. Üstelik de onları birbirleri içinde rencide ederek. (ay örnek de olsa kendimden nefret ettim valla(!)). Sizce hoş mu olur benim bu tavrım? Bu ukalalığım ve ego hastalığım. İnsanlar, bu işlere yıllarını vermişler ve ben, kendi işimle ilgili hiçbir tecrübeye haiz olmadan mühendis diye başlarında dolanıyorum. Ne mühendisi, hangi mühendis? O, benim sadece kartvizitimde bir prestij sağlayan kelimedir ki aslında ben buna da karşıyım. Bana göre insanların insani tarafının yani insan ilişkilerinin sağlam olması ve yönetici insanın çalışanla empati kurabilme yetiye sahip olması, o işlerin yüzde yetmiş beşinin yapılmış olması demektir.

“Kullanılmayan diploma hükümsüzdür” diyeceğim, bana parlayacak birçok kişi var. Ha bir sonraki yazımda bunu açıklayacağım. Hemen dedikodu yapmayın, ben size zaten gerekli bilgileri kimler olduğunu vereceğim (!)

Hafta başı görüşmek üzere. Huzur ve şansla kalınız inşallah.

Sevgiler.

Bakmadan Geçme