Durum Tespiti! -2

Sevgili okurlarım, durum tespiti yazımızın bugün ikincisine kaldığımız yerden devam edelim ki konu bütünlüğünü kaybetmeyelim. Dün...

Sevgili okurlarım, durum tespiti yazımızın bugün ikincisine kaldığımız yerden devam edelim ki konu bütünlüğünü kaybetmeyelim. Dün en son cümlemize yeniden bir bakalım mı?

Yaşam kültüründe disiplin ve kuralları olmayan bireyler NE YAZIKTIR Kİ kurumsal olmaya alışık olmayan DNA’larıyla birçok EHİL insanın yerinde olduğunun farkında olmayan şımarıklık içindeler. “Çünkü zemin buna müsait!” Ve böyle olunca da “Nasıl olsa insanlar buna ses çıkarmıyor, nasıl olsa oradan buradan torpilim var. Çalıştığım iş yerinde ya da insanların içinde torpili olanlar vardır elbette ama benimki herkesinkinden daha üstündür” diyerek alelaceleye getirilen işler, özensiz yapılan işler, eleştirmeye korkan etrafın verdiği saçma sapan güven oldukça bu insanların azalmasından söz edemeyiz. Hatta bunlardan şikayet eden insanların bile bu tür liyakatsiz işlerin içinde kendi çıkarları mevzubahis olduğunda sustuklarına da çoğumuz şahidizdir. E böyle olunca da bu liyakatsiz hadsizlerin “Abdurrahman Çelebi” misali kendine verilen görevin ahkamı kesilmesi de çok normaldir.

İşinin kutsallığını (her ne iş olursa olsun, bana göre evine ahlak ve doğrulukla ekmek götürülen her iş kutsaldır) bilmeyen bu liyakatsiz hadsizlerin de işlerini layıkıyla yapmalarını beklemek aptallık olur. Ama kim kaybediyor sizce? O işin liyakat sahibi, o işten çözüm bekleyen insanlar ve o insanların bu durumundan etkilenen diğerleri. Ah öyle böyle değil, ulu orta konuşurum da nedense doğruyu söyleyene tahammülümüz olmadığı için gereksiz Don Kişotluğa da lüzum görmüyorum. Yoksa görüneni ve bilineni sadece benim görüp bildiğim de komik olur.

Sevgili okurlarım, sanmıyorum ki herhangi birimiz bir başkasının ekmeğinin peşinde olalım. Ya da “O çok kazanıyor, başarılı” diye kıskançlık ve ego ile karşı tarafı yerle bir edecek hamleler yapalım (iyi tarafından düşünüyorum J). Ama ihtiyacımız olduğunda o sektörden, o kurumdan eğer hizmet göremiyor ya da onun bunun adamı değiliz diye işlerimiz askıya alınıyorsa demek ki işin işleyişinden kaynaklanan bir sıkıntı var. İşin başındakinden demek istemiyorum zira hiçbir kurum ya da özel şirket başı, kendinin de ekmek yediği hatta şehrinin insanlarının hayrına olacak işlerin önünde set kurmaz/kurmamalı.

Kim kurar? O işle ilgili liyakati olmayan ego hastası şahsiyetler. Çünkü onlar kendilerinden başkasını düşünmeyen ve belki de kendilerine tahsis edilen bu görevin sadece uzaktan kumandası da olabilirler. Sözüm meclisten dışarı (!)

Yarınki yazıya bugünün de devamı olarak giriş yaparak bugün için yazımı sonlandıralım. Bana göre bir işi yapabilmenin en güzel yolu, eskiden o işe dair bilgi ve becerinin olabilmesiydi. Üstelik daha önceki beceri sahiplerinden fikir almak ve söylemlerine kulak vermek, saygı harici işimizi pratikleştiren bir süreçti. Şimdilerdeyse bu beceri ve bilgi kabiliyeti, takım tutar gibi nereli olduğumuzla ya da hangi parti arkasından sürüklendiğimizle alakalı maalesef. Maalesef diyorum çünkü kurum ya da özel şirket dahil bir işin başına hiçbir şey bilmeyeni koymak, hem büyük bir yanlışlık hem de koca bir zaman kaybıdır. Bundan şu da anlaşılmasın rica ediyorum. Genç mezunlar ya da tecrübesiz insanlar iş sahibi olmayacaklar mı? Söylemeye çalıştığım asla bu değildir.

Söylemeye çalıştığımız, yarın tane tane sizin de onayınızı alacağını düşündüğüm kelamlarım anlatacağım inşallah.

Yarın görüşmek üzere. Huzur ve şansla kalınız inşallah.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme