Dünya Felsefe Günü ve Metin Becermen ile söyleşimiz
Sevgili okurlarımız, Doç. Dr. Metin Becermen benim Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden hocamdır. Candan, samimi oluşu kadar...
Sevgili okurlarımız, Doç. Dr. Metin Becermen benim Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden hocamdır. Candan, samimi oluşu kadar felsefeye hizmetleri paha biçilmez. Kaygı adlı felsefe dergisinin editörlüğü ile gençlere de danışmanlık yapıyor. Son yıllarda özellikle demokrasi ve hukuk alanında yaşanılan badirelere kafa yoruyorsanız hocamızın İzler ve Patikalar adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Felsefe Kongresi’nde Metin hocamı dinlerken çok duygulandım. Her ikimizin de hocası, düşünce dünyasının çilekeşleri rahmetli Ahmet Cevizci ve rahmetli Hüsamettin Arslan idi. Bu hizmetlerimiz, onların ruhlarını şad eylesin…
Dünya Felsefe Günü denilince neler hissediyorsunuz?
Öncelikle felsefi düşünceyi bir gün ile ifade etmeyi doğru bulmadığımı belirteyim. Ancak bugünün felsefe ile birlikte anılması ve her yıl bugünde felsefe ile ilgili etkinliklerin olması, hem felsefeye dair yeniden düşünmenin gerçekleşmesine yönelik bir imkânı sunmakta hem de felsefenin “gündem” oluşturması yönünde fırsat oluşturmaktadır. Elbette bu, sağlam bir zeminde ve büyük bir çaba ile gerçekleşebilir. Bu çabayı da felsefeciler ve felsefi düşünmenin öneminin farkında olanlar birlikte vereceklerdir, vermelidirler.
Felsefe Günü temasının adı ne olmalı?
Bu sene Felsefe Günü’nün teması, “Felsefe nedir, ne değildir?” olabilir. Çünkü günümüzde hiç olmadığı kadar felsefe ile felsefe olmayan bu kadar karıştırılmamıştı! Sokrates, Platon ve Aristoteles’in çabası, hep felsefe ile felsefe olmayanın, bilgi ile ilişkisinde doğru bilgi ile yanlış bilginin, doğruluk ile eğriliğin farkını göstermekti. Bugün felsefe ile mitos, felsefe ile din, felsefe ile bilim, felsefe ile bilim, bilim ile din hep birbirine karıştırılmaktadır. Oysa bunlar; birbirlerinden etkilenen, birbirlerini besleyen ancak birbirlerinden farklı düşünme biçimleridir.
Felsefe, güncel meselelere cevap verebilir mi?
Bugün yaşadığımız dünyadaki temel sorunların kökünde değerler sorunu vardır. Temel değerlere baktığımızda bunların ölçülülük, dürüstlük, doğru yaşamak, bilgelik gibi erdemler olduğunu görüyoruz. Bu erdemleri konu edinenler, bunların ne’liği üzerine düşünenler ise filozoflardır. Bu bağlamda bugün gündemde olan “Değerler Eğitimi” dersini neden felsefecilerin vermesi gerektiğini daha iyi anlayabiliriz.Dolayısıyla 2500 yıldır bu sorunlar üzerine neler düşünüldüğüne baktığımızda felsefenin neden güncel olduğunu da anlarız.
Felsefe, toplum tarafından gerçekten anlaşılıyor mu? Üniversite hocaları, felsefenin toplumsal sorunlara çözüm olması için ellerinden geleni kitap yazmak dışında icra edebiliyorlar mı?
Felsefe, toplum tarafından anlaşılamıyorsa bunda başka etkenlerin olduğunu söylemek gerekiyor. Öncelikle toplumsal yaşamın felsefi düşünceye uygun bir hale gelmesi için politikacılara önemli bir görev düşüyor. Ancak eleştirel düşünmenin zemininde felsefi düşünce yeşerebilir. Elbette bir kurum olarak üniversiteye de iş düşmektedir. Üniversitenin verimli olması ve toplumsal sorunlarla ilgilenebilmesi için aynı eleştirel ortamın burada da olması gerekmektedir. Sorunların çözümü için farklı bakış açılarının olması elzem görünüyor.
Hocamız rahmetli Prof. Dr. Hüsamettin Arslan; televizyon programlarına katılır, halkın arasına girer, hepimizin anlayacağı dilden konuşurdu. Metin hocam, siz de böylesiniz. Bu anlamda felsefenin hak ettiği yerde olamaması, sadece halkın cehaleti mi?
Felsefenin kültürümüzde yer etmemesinin yani felsefi düşüncenin toplumun geniş kesimince bilinmemesinin ana sebebi, bugüne kadar felsefeye ve filozoflara olan bakıştan kaynaklanıyor. Felsefeciler, hep ‘din dışı’ düşünmeyi dile getirenler olarak görüldüğü, ‘zındık’ olarak değerlendirildiği, eleştirel düşünmeye ve sorgulamaya olumsuz yaklaşıldığı için bunlar yaşandı. Halkın felsefe ile bağının olabilmesi için kendi sorunları ve bir insan olarak kendi durumları ve dünya ile bağları, dünya üzerine düşünmeleri gerekmektedir. Hayattaki yerini sorgulamaya başlamakla kişi, felsefeye doğru adım atabilir.
Bugün üniversitelerde felsefenin durumu, bir zamanlar Alman filozofu Friedrich Nietzsche’nin üniversiteleri kısır görüp de terk ettiği gibi çaresiz mi?
Nietzsche’nin üniversiteden ayrılmasının temel nedeni, sağlık sorunu yaşamasıydı. Ancak üniversiteler hakkındaki değerlendirmesi çok da olumlu değildi. Üniversitelerin ülkenin yaşamında önemli bir yeri vardır. Hem entelektüel bilginin yaşam bulduğu hem de toplumun ufku olan kurumlardır. Üniversitelerin bu halde olması için hepimize görev düşüyor.
Din ve felsefe, birbirinden beslenen iki değer olmasına rağmen neden hep birileri çatışma arar?
Bilim ve sanatı da din ve felsefe ile birlikte düşünmek gerekiyor. Bunlar, birbirini besleyen ancak birbirinden farklı düşünme biçimleridir. Felsefe; kavramlar üreten, dünyayı ve olan biteni kavramaya çalışan bir akıl yürütme biçimidir. Din ve sanat, daha çok imge gücü sayesinde imgesel ve simgesel bir düşünme ile hayatın içinde var olurlar. Bilim ise gözlemlenebilir bir ilişkiler alanı üzerinde durur ve burada çeşitli ilişki halleri belirler.
Filozof realiteyi, olan biteni anlamaya ve kavramaya çalışırken kavramlar icat eder. Elbette bu kavramları için(d)e doğduğu, hayat bulduğu dil aracılığıyla yapar. Dil düşünmenin taşıyıcısı, imkanı ve zeminidir. Dil ile düşünme arasındaki bağ felsefi düşüncede önemli bir yere sahiptir. Eğer biz bugün Türkiye’de bir felsefeden, felsefe geleneğinden söz edeceksek eğer bu, Türkçenin ufkunda olacak demektir.
Kitaplarınızda hep felsefeyi yaşamın ta kendisi olarak sunuyorsunuz. Felsefe ile yaşam arasındaki bağlantıyı ilk kez duyanlar için nasıl açıklarsınız?
Filozof, her şeyden önce olan biteni, hayatı, dünya bağını, anlamaya ve kendisinin bu bağdaki yerini araştırmaya çalışır. Bu bağlamda filozofun araştırdığı, aslında Varlık’taki yeridir. İnsan ile Varlık arasındaki bağ nedir? Bu soru, artık yeterince ciddiye alınmamaktadır. Çağımızdaki teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelere kendi kaptıran insansoyu, artık böyle köklü sorular sormayı unutmuş bulunuyor. Bu da insanı yüzeysel bir şekilde yaşamaya itiyor. İnsanlar, gündelik yaşamın sorunlarına kendilerini o kadar kaptırmışlardır ki böyle bir sorunun “özünden kendilerini ilgilendirdiğinin” farkında bile değiller. Bizim bu değerleri, erdemleri yeniden hatırlamamız, üzerine düşünmemiz ve hayatımızdaki yerinin öneminin farkına varmamız için felsefeyle, felsefi bir bakışla olan biteni, dünyayı, hayatı anlamak gereklidir.
Felsefe ile ilgilenmek isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle kendilerine “değişmez hakikatler” belirlemesinler. Eleştiriye ve değişime, dönüşüme açık olsunlar. Eleştirel düşünme kendini geliştirmeyi ve farklı bir şekilde gerçekleştirmeyi sağlar. Her şey, kendini değiştirip dönüştürmekten başlar. Bu çaba, felsefe ile bağ kurmanın esasıdır. Bir yerde ifade ettiğim üzere: “Felsefe, kendinin yıkımıdır. Kendini yıkmak ve hep yeniden kurmaktır!” Dolayısıyla kendini yıkmaya hazır olmayanlar, felsefe ile bağ kuramazlar. “Felsefe sigorta şirketi değildir, hakikat hakkında hiçbir güvence vermez!” diyor filozof Heidegger. Din ve bilim, insana hakikat hakkında bir güvence verebilir belki ancak felsefeden böyle şey talep etmek felsefenin, felsefi düşünmenin ne olduğunu yeterince anlamamış olmak demektir.