Dünya değişiyor…

Bilmiyorum farkında mısınız ama, dünya değişiyor. 'Farkındayız tabiî ki hatırlatmana gerek var mı?' diyenleri duyar gibiyim....

Bilmiyorum farkında mısınız ama, dünya değişiyor.

“Farkındayız tabiî ki hatırlatmana gerek var mı?” diyenleri duyar gibiyim.

Dünyada değişmeyen tek şey değişim yasasıymış. Değişim deyince gelişim akla geliyor. Değişimi fark edemiyoruz. Tıpkı çocuğumuzun büyüdüğünü fark edemediğimiz gibi.

Çünkü ufak ufak değişimleri sindiriyoruz. Herşey gözümüzün önünde meydana geliyor. Ama ani değişiklikler karşısında şaşırıyoruz. Hatta tepki veriyoruz.

Örneğin bir süredir görmediğimiz bir insanın 10 kiloluk kaybı hemen dikkatimizi çekiyor. ‘Hasta mısın sen!’ dediğimiz oluyor.

Psikiyatr Gülcan Özer, ‘Cinsiyet kimliklerinin kaybedildiği bir yüzyılda yaşıyoruz’ dedimiş.

Öğrencilerimizin kendi aralarında konuştuklarını duyduğumuzda, ‘Bu kadar da olmaz!’ dediğimiz oluyor. Öyle cümleler kuruyorlar öyle küfürler edebiliyorlar ki bir de “Ağzından çıkanı duyuyor musun sen?” diye sorduğumuzda “Ne var bunda, gayet normal” yanıtı alabiliyoruz.

Bir kız başka bir kız arkadaşına ‘oğlum’ veya ‘abi’ diye hitap ediyor.

**

Sekiz Mart Dünya ‘Emekçi’ Kadınlar Günü, aydın ve entelektüel çevrelerde kadının toplumdaki yerinin, kadın olmanın zorluklarının ve cinsiyetler arası eşitsizliğin en güçlü biçimde dile getirildiği günlerden biri.

Kadın ile erkeğin fiziksel özellikleri farklı; duygusal özellikleri de farklı.

Psikiyatr Gülcan Özer kendisi ile yapılan bir röportaja yanıtlar verirken değişik cümleler kurmuş. Özer, “Yaptığımız en ağır hata, ki en çok da bu hatayı yapıyoruz, karşımızdakini değiştirmeye ve dönüştürmeye heveslenmemiz…” diyor.

Özer, evlilikleri değerlendirirken “Bu coğrafyada biriyle evlenmek onun ailesiyle de evlenmektir” demiş.

“Malum, memlekette çok sayıda genç kadının içinden eli belinde gelin hanım çıkarken, kayınvalide hattında bir vakitlerin mağdur olanı mağdur eden haline gelmeyi bekler”

Devam ediyor Özer: “Cinsiyet kimliklerinin kaybedildiği bir yüzyılda yaşıyoruz. Hemen hepimiz bir diğerinin yaptıklarını yapar haldeyiz”

Röportaj buraya alamayacak kadar uzun. “Erkeklerin egemen olduğu alanlarda varlık göstermeye çalışan kadınlar daha saldırgan, daha agresif, tabiri caizse erkeksi bir tavır da takınabiliyor kimi zaman…”

“Evvelden. Dünya daha erkek dünyasıydı. Son 30-40 yılda çok hızlı bir dönüşüm var. Buradaki en büyük tehlike daha erkeksi bir hâl almak. Bu fiziksel görünüme de yansıyor; düğmeleri boynuna kadar kapatılmış hakim yaka gömlekler, düz ayakkabı giymek, saçlarınızı kısa tutmak ya da hep toplamak. Tavır olarak da daha keskin, daha agresif olmak… Bunları yapabilirsiniz, istiyorsanız yapın elbet, ama yapmak zorunda değilsiniz. Bu oyuna gelmemek lazım.”

**

Öte yandan Japon biliminsanlarının yaptığı bir araştırma iklim değişikliğinin sadece gezegeni değil, insan biyolojisi ve cinsiyet dengesini de etkilediğini ortaya koymuş.

Dr. Misao Fukuda, araştırma sonuçlarının yer aldığı bir raporda hava sıcaklıklarındaki dalgalanmalar ile doğum ve anne karnında ölüm oranlarındaki değişim arasında ciddi bir bağlantı ortaya çıkarıldığını yazmış.

‘İklim değişikliği ve Japonya’daki erkek/kız fetal ölüm ve yeni doğan oranları birbiriyle ilişkili’ başlıklı rapora göre sıcaklığın arttığı, kuraklık ve orman yangınları gibi iklim değişikliğinin neden olduğu doğal afetlerin meydana geldiği bölgelerde daha az erkek çocuğu dünyaya geliyormuş. Rapora göre bunun nedeni erkek çocukların dış stres faktörlerine karşı daha kırılgan olması imiş.

**

İyi midir kötü müdür kestiremedim ama araştırma ve gözlemler dünyanın daha erkeksi olma yönünde değiştiğini gösteriyor.

Çok değil yüz yıl öncesinin pala bıyıklı tütün kokan erkekleri bugün mezarlarından çıkıp gelseler ve şöyle şehirlerin ana caddelerinde dolaşsalar neler düşünürler bilemiyorum.

Dünyanın bir doğal dengesi var. Doğal dengenin her geçen gün bozulduğunu hep söylüyoruz. Ve bir avuç insan bunu engellemek için uğraşıyor, uğraşıyoruz. Yazının sonunu nasıl bağlasam bilemedim.

Heraklit, “Aynı sularda/nehirde iki kez yıkanılmaz” demiş.

Doğa ya da Tanrı, neye bağlarsanız bağlayın; insana aynı zaman, aynı mekan, aynı şartlardaki bir fırsatı sadece bir defa verirmiş.

Genel kuraldır: “Evrende her şey değişir, hiçbir şey aynı kalmaz, her şey akar, her şey hareket eder. Bu nedenle aynı nehre bir daha girdiğinizde su da aynı su değildir, siz de eskisi gibi değilsinizdir, siz de değişmişsinizdir. Çünkü her şey akar, değişir. Değişim süreklidir”

Yani ne tavuk anası gibi, ne de yumurtası anasının yumurtası gibidir.

Değişime ayak uydurmak önemli ama akıntıya da kapılmamak gerekir.

Bakmadan Geçme