Dünden Kalanın Çözüm Şifreleri!

Bugünü dünden kalan yazının devamı şeklinde düşünürsek bugünkü yazıyı çözüm şifreleri olarak almakta fayda var. Ancak...

Bugünü dünden kalan yazının devamı şeklinde düşünürsek bugünkü yazıyı çözüm şifreleri olarak almakta fayda var. Ancak önce dünü bir hatırlayalım. Ve fakat hem dünü hem bugünü iyice anlayabilmemiz için detay detay bilgiler vereceğim size.

Sizler de işletmelerinizde kaçak olmaması ve de aslında insana güven esaslı çalışmaktan daha çok, profesyonellikte takip ve kontrol artmalıdır. (tembellik değil)

Zira şu kameraların çıkış sebebi de budur (güvenlik için kurulanlar hariç). Bence çalışanı rencide eden bir durum. Hele hele kamera çalışanın masasını direk alıyorsa! (bunların hepsi yazıda açıklık kazanacak.) O halde başlayalım;

Şirketimiz; toptan kırtasiye işi yapıyor

Bina krokisi: Asma kat; iş yeri sahibi ve genel müdür ve onun yardımcısı (sağ kolun sağ kolu) Asma kat kör alanı; birim müdürleri (satış, finans, depo) – zemin kat; birimlerin personelleri ve ürün hangarı (büyük depo)

Ana arterlerde çalışanların profilleri; Şirket sahibinin güvendiği bir genel müdür (sağ kol) var. Genel müdürün güvendiği yardımcı, kendi egoları içinde debelenen satış müdürü, gözü kulağı etrafta olan finans müdürü, az maaşla çok iş beklenilen depo müdürü ve bunların alt kolları.

Şirketin yıllardır ana arterlerindeki işleyiş şeklini tekrar görelim: Şirket sahibi; bütün yetkileri genel müdüre vermiş ve aylık raporlama ile sonuçları değerlendiriyor. Genel Müdür; birim müdürlerinden istediği raporları derleyen bir yardımcı barındırıyor. Birim müdürleri; her ay o birimde; girdi-çıktı, ürün ya da hizmet durumlarını raporlayan personellere sahip ve giriş-çıkışı bedensel yapan depo personelleri. Bu arada alt personel sürekli değişiyor(muş).

Her zaman söylüyorum; insana güven esastır. Ancak kontrol ve takip her daim işi hızlandırır ve zaman kayıplarını, yanlışları asgariye indirir.

Neyse olayımıza devam edelim. Dünde anlattığım gibi mal alımı artıyor, kazanç aynı fakat kasadan çıkış dengesiz gibi böyle saçma sapan bir bilanço çıkardılar önüme. Ha iyi bir mali müşavirleri vardı. O da zaten onları uyarmış. Bu girdi ve çıktılarda şişen bir şey olmalı diye. Neyse bana ulaşıldı. Uzun bir mülakattan sonra şartlarımı koyarak başladım.

Bunlar sadece benim değil, işletmesine dışarıdan danışmanlık alacak koordinatör ya da danışman vasfı ile çalıştıracak her şirket için kabul edilecek şartlardı. Hepsini sıralamam mümkün değil, bu yüzden konumuzla ilgili olanları yazacağım. Şartlarım;

  1. Var olan personelle ayrı ayrı yalnız görüşecektim; amaç onları tanıma, isteklerini dikkate alma….vs.
  2. Hepsinin görev tanımlarında ve aldıkları maaşlarda düzenleme yapacaktım; zira yeni gelenin eski ile aynı maaşı alıyor olması dengesizlik ve adaletsizlikti. Herkese aynı oranda verilen maaşa her daim karşıyım. İş yapılır, asgari maaş alınır ama bir de artı hizmetinin bedelinin verilmesi benim için çok mühimdir.
  3. İş zamanı iş ama onların kendilerine ve ailelerine ayıracak vakitlerini önceki anlara dair daha da artırarak bıraktırdım; aile her şeydi. Evde sorunu olmayan personel işyerine en verimli personeldir.
  4. Aralarında husumet olan personelleri öğrenmem zor olmadı; nedeni aslında kimsenin personeline “Senin de bir şeye ihtiyacın var mı?” ya da “Bu konudaki fikrin nedir?” diye sorulmadığından onlara verdiğim bu zaman dilimleri, onların bana bağlanmasına, sevip saygı duymalarına sebep olmuştu.

Üstelik bir de kaynaşma partisi verdim, beş yıldızlı otelin birinde. Depodaki şoförden çay hizmetlilerine kadar herkesin gelmesini de zorunlu kıldım. Zor geldikleri yerden ağlayarak, mutlulukla ve ah keşke ile ayrıldılar. Herkese konuşma fırsatı verdim. Kimi teşekkür etti. Kimi neden daha önce böyle şeyler yapılmadığını işveren ve müdürlere sordu, kimi de ağlamaktan konuşamadı.

Onlardan biri de o dönemlerde kırkıncı yılı içinde olan şoförlerden biriydi. Kalktı ve dedi ki; “Kırk yıldır bu firmadayım, patronum tarafından daha yeni görüldüğüm ve değer verildiğimi hissettim” ve o dahil birçoğunun yanaklarından akan yaşları görmeliydiniz.

Ve evet her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Ben işverene ve genel müdüre hatta tüm müdürlere karşı 25 adım öndeydim. (Yeri geldiğinde yazılarımda her daim söylüyorum. Bizler profesyonel değiliz. Bizlerin iş yapabilmesi için amirlerimizi sevmemiz lazım diye.)

Zaten işin yüzde 70’ini çözmüştüm. Şimdi kaçağın nerede olduğunu çözebilmeliydim. Defterler, hesaplar ve evet depo sayımlarını almalıyım dedim. İşveren, genel müdüre baktı o da işverene “Biz hiç depoyu saydırmadık ki, giren belli çıkan belli” dediler. Kaçak kendiliğinden ortaya çıktı aslında.

Sen onca yıl Türkiye piyasasında ünlü bir marka ol, kapıdan insanlar girerken önlerini iliklesinler. Ama sen uzun süredir sayım yapmamış ol. “En son ne zaman sayım yaptınız peki?”, “Sanırım yirmi küsur yıl olmuştur.” “Peki” dedim, “Bu rahatlığın ya da aranızda oluşturduğunuz bu güvenin nedeni nedir?” İşveren döndü ve “Nehir Hanımcığım, genel müdürümüz benim amcam, depodaki elemanlardan biri de diğer kardeşimin oğlu” dedi gülümseyerek. “Sanırım bu durum sizde güven oluşturdu” dedim.

YANLIŞ

YANLIŞ

YANLIŞ. [Rica ediyorum, bu akraba, tanıdık, eş dost işlerini bırakınız. Liyakat sahibi, işini zamanında yapan, saygılı bireylerden ekiplerinizi oluşturunuz.]

Ve böylelikle bir şartım daha ortaya çıkmıştı.“Personel alımı, çıkartılması ASLA sizin kontrolünüzde olmayacak. Bu yetkiyi de bana verirseniz, detay çalışmalarıma başlayacağım” dedim. İşveren, her şartımı kabul etmişti.

Derken yaklaşık 5 aylık tanıma ve izleme süresinden sonra depo sayımı istedim. Koca hangarı 8 kişi ile birlikte ben de başlarında olmak kaydıyla yaklaşık üç günde saydık.

Birincisi, gördüm ki depoda raf sistemi yok. Yani hangi ürün nerde belli değil. Defolu ürünler, zaman aşımına uğramış ürünler, yeni nesil ürünler hepsi karmakarışıktı.

İnsan bazen düşünüyor da şirket, hem içerden zaman içinde mütemadiyen yeniliyor. Hem de ne kadar mal var bilinmiyor ve de depo stoku düzenli değil. (ki inanın o sizin çok ünlü dediğiniz bazı markalarda böyle acınacak halde. Gıda maddelerinden tutun da tekstile kadar…) Korkunç bir gerçek!

“Ah dedim Veysel Bey (isim çakmadır) Tanrı’nın inayeti ile buralara geldiniz inanın, bu nasıl bir düzensizlik” konuştum da konuştum anlayacağınız.

Doğru bilinen “domatesin çürüğü, zamanla bütün kasayı da çürütür”. Bunu rica edeceğim asla unutmayınız. Ve gereken “kol kesmek” ise ve bu sizin canınızı yakacak dahi olsa tüm emeği kaybetmekten daha iyidir.

Yarın, uyguladığım strateji, genel müdürün beni depodan kovması ve rakamlar üzerinde oynanan oyunların açığa çıkarma tekniğimi anlatacağım.

Yarına kadar sevdiklerinize iyi bakınız lütfen. Bugünlük de bu kadar dostlarım, Sevgiyle ve şansla kalınız inşallah.

Bakmadan Geçme