Dünden Bugüne Güz Sürgünleri

Yazar-şair dostlarım sağ olsunlar beni hiç kitapsız bırakmıyorlar. Tmolos Edebiyat'ı yayımladığım beş yıllık sürede pek çok...

Yazar-şair dostlarım sağ olsunlar beni hiç kitapsız bırakmıyorlar. Tmolos Edebiyat’ı yayımladığım beş yıllık sürede pek çok kitabı yazarlarından imzalı edindim. Onlar, şimdi kitaplığımın değerlileri arasında yerlerini aldılar.

Bu kez postama AYSAD yani Adana Yaşam Sanat Derneği’nin yayın organı Yaşam Sanat dergisinin sahibi, aynı zamanda dernek başkanı da olan Mehmet Taşar, iki yapıtıyla ‘Merhaba’ dedi.

Uzun zamandır yazılarını, öykülerini zevkle okuduğum Taşar’ın bu kez AYSAD yayını olarak deneme ve öykü kitaplarını peş peşe bir solukta okudum. Adana’da sanat yaşamını sürdüren Taşar’ın Düşün, Akdeniz, Turunç, Çağdaş Yaşam ve Yaşam Sanat dergilerinin kuruluşunda büyük emeği olduğunu biliyoruz. Esasen Taşar, edebiyat mutfağında emek vermeyi seven biri.

O ve Duran Aydın’la Fethiye-Ölüdeniz Edebiyat Günleri’ndeki ilk tanışmamızdan bu yana düzeyli arkadaşlığımız sürdü, hep sürsün dilerim. Sanatçı duyarlığı, pek çok şeyin önünde gelir ancak bazen ego denen zehirli yılan ruhu bir kez zehirlemeye görsün arkadaş, dost sandıklarımızı çok kolayca yok eder. Taşar, bu zehirle henüz tanışmamış olanlardan.

Deneme kitabına, “Gün Düne Yaslanır” adını veren yazarımız, kitapta yer verdiği denemelerini üç bölümde toplamış. Gün Düne Yaslanır’da 14, Bentlerim’de 9, Sevgi Bahçemizin Bahçıvanları’nda ise 6 deneme bulunuyor. Bu ayrımı, ele aldığı temalara göre yapmış.

Kitapçıya gittiğimde gözüm hep bir deneme kitabı arar. Ne yazık ki rafta en az da deneme kitabı vardır. Oysa deneme, en sevdiğim yazın türüdür. Bu alanda başarılı yapıtlar ortaya koymak hayli zor, ustalık ister. Baştan belirtmeliyim, Taşar’ın denemelerini okurken hep bir öykü tadı aldım. Neden mi? Bence Taşar, her şeyden önce iyi bir öykücü. O, öykü damarını deneme yazarken ister istemez satır aralarına serpiştirdiği kahramanları ve betimlemeleriyle okurlara hissettiriyor.

Ahmet Özer ustanın benim için söylediğini şimdi de Mehmet Taşar’a söylemeliyim. Evet dostum, deneme yazmayı bırakma ama sen her şeyden önce öykü yazmalısın. Çünkü senin yüreğinde yaşayan o güz sürgünleri, gün gelir Çukurova’nın sıcağında eriyip boy verir.

Mehmet Taşar, yazın alanına girdiği ilk günden bu yana tanıdığı dostlarını unutmaz. Günün birinde bir rakı masasında ona hak ettiği değeri vermeseler de o yine de saygı ve sevgisini eksik etmez; bilir ki unutkanlık, herkesin ortak derdidir.

Taşar, benim gibi dergi yayımcısı ya ortak bir sıkıntımızı “Şiir ve Salça” adlı denemesiyle ortaya koymuş. Yazının girişinde dergiye şiir gönderen biriyle yaptığı diyaloga yer vermiş. Adam, “Size bir şiir göndereyim de yayınlayın” der. Taşar da, “Sen bir gönder, bakalım” der. Şair efendi, henüz şiirini göndermemiştir ama şiirinin çok güzel olduğunu biliyordur. Konuşmasına “…ben ki, Türkiye’nin tanıdığı koskoca bir şairim. Herkes benden şiir istiyor, sen; ‘hele bir gönder’ diyorsun.” Taşar bu söze karşı ne desin; efendilik bende kalsın dercesine; “Biz, özellikle dergide güncel şiirler yayımlamıyoruz” diyerek noktayı koyar.

Bu ülkenin Aziz Nesin’lik bir ülke olduğunu hep söyler dururuz. Edebiyat dergileri, üç beş cengaverin çabalarıyla yayın yaşamını sürdürürken bu tür diyaloglara muhatap olmak da işin cabası. Adına taşra diyerek küçümsenen, her biri Anadolu’nun birer çoban ateşi olan edebiyat dergilerini basamak yapıp akıllarınca İstanbul baronlarının yayımladığı dergilere sıçramaya çalışanlara ne demeli? Ah be Taşar, beni nerelere sürükledin yine bak!

Hep denemeden söz edecek değilim elbet. Hani şu Güz Sürgünleri var ya, şair arkadaşı Ahmet Fazıl Göktuğ’a adadığı, Taşar’ın deyimiyle bütün ağaçlarda olduğu gibi sanatçılar da meyvelerini sunduktan sonra onları beslemekten yorulan gövdelerini dinlenmeye bırakırlar. İşte Ahmet Fazıl Göktuğ da onlardan biri, Adanalı bir şair. O da şimdi gövdesini dinlenmeye bırakmış. Işığı bol olsun. Şiirleri, Taşar’ın yayımladığı dergilerde sıkça yayımlandı. Yeri gelmişken onu bir rubaisi ile analım: “Örtülsün toprak olacak yerlerim/Ahbaplarımızı üzmeyelim/Hep kuş besledik bu âlemde/Biraz da kurt besleyelim

Taşar, Turunç dergisini yayımlarken dergide çevre sorunlarına ilişkin yazılara öncelikle yer veriyordu. Zaman içinde yönünü biraz da Duran Aydın’ın istemiyle edebiyata çevirdi. İyi de etti! Ancak bu, onun çevre sorunlarına duyarsız kaldığını göstermez. Yeşilevler Portakalı, Kirlenme adlı öykülerinde Çukurova’da, Adana ve yöresinde yaşanan çevresel sorunlara dikkat çeker. Yeşilevler Portakalı öyküsü, Ödemiş’te bugün yok olan ‘Hamdi Bey’in Mandalinliği’ diye anılan Karadeniz yeşilinin turuncuyla bütünleştiği bahçenin havuzundan gürül gürül akan serin sularını anımsattı bana. Akdeniz’in bitimsiz portakal bahçeleri gibi Küçük Menderes -dünyanın en verimli üç ovasından biridir- biçimsiz, ruhsuz beton yığınlarıyla her geçen gün yok ediliyor. Çevre adına kurulan bir derneğin papatyalarıyla gününü gün eden bir dernek başkanının (!) termik santral mühendisiyle nasıl işbirliği yaparak çevreye ihanet ettiğini; buna karşın çevre için mücadele eden iki duyarlı yüreğin bu mücadele içinde duygusal yakınlaşmalarının bu ihanet karşısında nasıl bir anda yok olduğunu ilgiyle okuyoruz.

“Yaşama Uğraşı” adlı yapıtında Cesare Pavese şöyle der: “Tedirginliğinde ve yazı yazma çabanda sana yardımcı olan şey, her sayfada söylenmemiş bir şey kaldığını kesinlikle bilmendir.” Gerçekte Taşar’ın öykülerinin ardından o söylenmemiş sözleri okura bıraktığını biliyoruz. Her öyküsü yaşamın inceliklerinden damıtılmış, ruh süzgecinden geçmiş iyi bir işçilikle okura sunulmuş. 16 öyküye yer verdiği Güz Sürgünleri içinde “Sabahat” adlı öyküsündeki başarı da azımsanacak değil. Bir pişmanlık bu kadar mı güzel anlatılır!

Gecenin kuytusunda sarhoş halinde eline geçirdiği odun parçasıyla Sabahat’a rastgele vuran Halil’in pişmanlığı sabahın aydınlığına şöyle yansır; “Bak” dedi. “Sil içindeki pası. Sen de bana vur. Gözlerinin bebeğini dondurma öyle.”

Ben de diyorum ki; Taşar, sen öyküler yazmayı bırakma ki vicdan denen o hassas terazide kendimizi bir okur olarak her an tartabilelim…

Bakmadan Geçme