Doğaya dönüşümüz

Havalar ne kadar da güzel. Günlük güneşlik. İnsanın içi açılıyor her doğan yeni günde. Ee bahar...

Havalar ne kadar da güzel. Günlük güneşlik. İnsanın içi açılıyor her doğan yeni günde. Ee bahar geldi ama bizler evlere kapandık. Acı bir gerçeği kabul ettik. “Sağlık, her şeyden önce gelir” dedik ve bir ümitle bekliyoruz dağa, taşa, uçan kuşa kavuşacağımız günleri.

İyi tarafından bakarsak doğadan insan elinin çekilmesi, dünyayı doğal düzenine kavuşturdu. Ben buna ‘Doğanın İntikamı’ demeyi doğru buluyorum. Birçok sanayi ve işletmenin doğaya verdiği zarar, hastalık sebebiyle durma noktasına geldi. Doğayı kirleten insan, sokaklardan tutun da parklara, denizlere kadar ‘bencil varlığını’ çekiverdi. Biz insanoğlu doğayı, doğadaki her canlıyı sadece bizim için var olan güzellikler olarak düşündük ve yıllarca hiç acımadan incittik. Sokaklara çıkıp dolaşamıyoruz diye üzülüyoruz. Belki de doğa, biraz olsun bizden kurtulduğu için mutludur.

Keşke yaptığımız hataları görebilsek ve tekrar etmesek. Ama nerde? Hastalık, bir şekilde geçecek ve yeniden sokaklara, doğaya çıkacağız. Her yer yine kirlenecek. Ağaçlar ve hayvanlar, insanın bencil yaşam tarzı içinde tahrip olmaya devam edecek. En acısı da kimse bu durumu önemsemeyecek.

“Piknik yapmayı özledik” diyoruz. Hastalık bitmiş olsa ve yeniden dışarıya çıksak. Pikniğe gitmiş olsak mesela. Sanki çöplerimizi toplayıp çöp konteynırına mı atacağız? Tabi ki de hayır! Etrafta gıda ürünlerine ait çöpler, tahrip edilmiş bir doğa bırakıp evlerimize döneceğiz. Sorarım size, hiç kimse geleceğini neden düşünmez? Yani gelecek denilen şey; alınan ev, araba ya da iyi bir iş olabilir mi sadece? Ya da çocuklarımıza bırakılacak gelecek, miras bırakılan tapulu bağ bahçe olabilir mi? Yeşiller içinde yaşamak da bir miras değil midir çocuklarımıza?

Türkiye’nin birçok verimli ovası var ve biz, bu verimli ovalardan biri olan Küçük Menderes Ovası’nda yaşıyoruz. Yemyeşil bir doğa, çeşit çeşit ağaçlar, her mevsim sebze ve meyve yetişebilen verimli topraklar… Burası, yeryüzündeki bir cennet. Hatta cennetten bile fazla… Kıymetini biliyor muyuz peki? “Hayır!” Biraz nefes alabilmek için doğaya çıksak; o güzelim yerlerdeki cam kırıklarını, meşrubat şişelerini, gıda ambalajlarını görsek… Üzülmez miydik? Ne yazık ki bunun da cevabı “Hayır!” çünkü biraz olsun bu durumdan rahatsız olsak bütün bu içler acısı manzara ile karşılaşmazdık.

Kıymetini bilemiyoruz. Doğanın kıymetini bilemiyoruz. Küçücük bir çiçeği bile nasıl koparıyoruz hiç acımadan. Yahu bari doğayı rahat bırakalım. Yeşiller içinde Küçük Menderes Ovası, bizden çok bir şey istiyor olamaz. Yitip giden değer yargılarımızın yanında bari ortak yaşam alanımız olan doğaya sahip çıkalım ve onu kendimizden, bencil yaşam tarzımızdan koruyalım.

Bakmadan Geçme