Doğa affetmez

İnsan içine kapandıkça ya bir uçurum düşler ya da bir ağacın en yüksek dalında yaşamak! Bir...

İnsan içine kapandıkça ya bir uçurum düşler ya da bir ağacın en yüksek dalında yaşamak! Bir televizyon kanalında ağaç ev ustaları programını ilgiyle izlerim. Bu işin baş ustası, çılgın projeleriyle inanılmaz ağaç evler yaparak insanların düşlerini gerçekleştiriyor. Her biri birer tasarım harikası evler. İçerisinde her türlü modern araç gereçlerle donatılmış konforu gördükçe daha başka neler yapacaklar diye bir başka programı iple çekiyorum. Doğrusu o evlerde ben de yaşamak isterdim. Ancak bu ülkede ne mümkün!

Kendi ülkeme baktığımda ne çevremde ne bir başka yerde bu tarz bir ev yapıldığını henüz duymadım. Duyduğumsa her geçen gün yeşilin yok edildiği, beton yığınlarının boğazımızı sıkarcasına arttığıdır. Ormanların yerli ve yabancı maden şirketleri tarafından talan edilmesi karşısında kadın, kız ve erkeklerin haykırışlarının kulak ardı edilmesiyse geleceğe olan kaygılarımızı daha da artırıyor.

Yaşam, her şeyiyle bir bütündür. Etle tırnak gibi. Ne güneşsiz ne de bulutsuz diyerek bunları çoğaltırız. Bu olağanüstü dengeyi bozan biz, bedelini çok ağır ödediğimiz halde bitmeyen para hırsı ile doğayı yok etmenin adını ne koyalım? Doğayı bilerek ve isteyerek yok etmenin hainlik olmadığını söyleyebilir miyiz? Yaşananlara tepkisiz kalmanın ve bu uğurda hiç çaba göstermenin bedelini bizim kadar torunlarımız ödemeyecekler mi?

Uygar toplum olmanın en önemli kriterleri arasında o ülkede kişi başına düşen yeşil oranı vardır. Yapılan bir araştırmada İstanbul metre kareye düşen yeşil oranıyla sınıfta kalmış. Türkiye’nin en büyük rant kapısı olan bu kenti betona gömen zihniyet, zaman zaman günah çıkarsa da yeşili koruyacak ciddi önlemler alındığını maalesef görmüyoruz.

“Her şey eğitimle olur” ya da “Her canlı eğitilebilir” de denir. Orman içinde piknik yapan bir ailenin çocuğu, oluşan çöpleri toplayan yan taraftaki adama “Amca sen çöpçü müsün?” diye sorduğunda anlaşılır ki o aile, çöpünü orada terk edip gidecektir. “Ağaç yaşken eğilir” der dururuz, çok biliyormuş gibi! Söylediğimiz sözün gereğini yetiştirdiğimiz evlatlarımıza uygulamadığımızda sonuç, o soruyu soran çocuğu karşımızda bulacağız demektir.

Cengiz Aytmatov, Toprak Ana romanında, “İyilik; yolda bulunan, gökten düşen bir şey değildir. İnsan insandan göre göre öğrenir iyiliği” diyor. Salt iyilik mi? Anam rahmetli, yolda bulduğu çer çöpü eve getirir, ocakta tutuşturmalık yapardı. Çünkü o yıllarda sokağımızda öküz arabaları, eşek sırtında meşe odunu satıcıları geçerdi. O çöpleri topladığında hem sokağımız temizlenir hem de yakacak olarak kullanıma girerdi çer çöp dediğimiz şeyler. Aile görgüsünün her çocuğun yetişmesinde çok büyük bir önemi vardır. Bırakın yapsın, ağlamaması için her istediği alınan bir çocuğun yaş aldıkça isteklerinin ne düzeye ulaşacağını gören aileler, tedbiri daha baştan alırsa sağlıklı bir evlat yetiştirebilir.

Yok yoksulluk içinde büyüyen birinin zaman içinde çalışarak edindiği en küçük bir aygıtın bile değeri ter dökmeden edinilmiş han hamamdan daha fazla olduğuna inananlardanım. Alın teri, emek en yüce değerdir. Bunu küçük yaşta aldığım eğitimle öğrendim. Okullarda bu konuda öğüt veren pek çıkmadı. Hatta kopya olayını önemseyen öğretmenlerimizden dahi böyle bir söz duymadım. Tabii söz, etkili bir eylemse de aslolan eylemin kendisidir. Çocuğa öğüt verme yerine yaptığı hareketin yanlışlığının sonuçları bizzat gösterilmelidir. Bu konuda pek çoğumuzun tanıdığı Avukat Kemal Özlü Bey’e ait bir anekdot var. Avukatımıza kızı bir gün “Demiryolu makası nedir?” diye sorar. Kemal Bey, kızını bisikletine bindirdiği gibi Ödemiş Eski İstasyonu’na götürür. Orada görevliye rica eder ve demiryolu makasının ne olduğunu, nasıl çalıştığını bizzat yerinde gösterir. Eğitimde birçok yöntem vardır. Duyma, görme ve uygulama gibi. En akılda kalıcı olanınsa uygulama olduğunu Köy Enstitüleri’nde uygulanan model, dünyaya kanıtlamış ve birçok ülke, bu modeli kendi ülkelerinde de uygulayarak başarıya ulaşmışlardır. Peki, biz ne yaptık? Emperyal güçlerin baskısıyla bu güzelim eğitim yuvalarını kapatarak gelişmenin önünü kesiverdik.

“Doğa affetmez” dedik ya, yapılan doğruları daha iyiye götüreceğimize yok etmeye çalışarak kalkındığımızı sanıyor ve aldanışımız her geçen gün katlanarak artıyor.

Daha ne demeliyim?

Bakmadan Geçme