DİRENDİLER KAZANDILAR…

Ormanlar canlıların yaşaması için vazgeçilmez yaşam alanlarıdır. Yaşamak için aldığımız havanın içindeki oksijeni ormanlar, ağaçlar sağlar. Bu yüzden ormanlar yandığında “Akciğerlerimiz yandı” diyerek üzülürüz. Ormanların faydaları bize verdikleri oksijenle de sınırlı değildir. Yağmurların oluşumundan, yeraltı sularının, barajların beslenmesine, büyüklü küçüklü tüm canlılara ev sahipliği yapmasına kadar saymakla tükenmez.

Bu yüzden Ormanlarımız anayasa ile koruma altına alınmıştır. Anayasamızın 169. Maddesi ormanların korunması ve geliştirilmesi başlığı altında şöyle demektedir; ”Devlet, ormanların korunması ve geliştirilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir. Bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılmaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Ormanlar zamanaşımı nedeniyle mülk edilemez ve kamu yararı dışında irtifak haklarına konu edilemez. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyete ve eyleme müsaade edilemez. Ormanı yakmak, yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel af ve özel af kapsamına alınamaz.”

Hal böyle iken AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra 2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı maden yasasıyla orman alanlarında madencilik faaliyetleri hızlandı. Bu yasayla 3213 sayılı maden yasası büyük ölçüde değişikliğe uğradı. Eski yasayla bozulmuş orman alanlarında maden aranmasına izin verilirken yeni yasa ile en iyi nitelikli orman alanlarına bile her türlü maden arama ve işletme imkânı getirildi. Kocaeli Çevre Mühendisleri Odası başkanı çevre yüksek mühendisi Sait Adacı’ya göre Ekim 2017 de yapılan değişiklikle su havzalarının koruma alanları da daraltıldı. Daha önce 5 Km. yakına kadar madencilik yapılabilirken bu mesafe 1 km. ye çekildi. Su kaynaklarımızı da tehdit eder duruma geldi. İşte son yıllarda yapılan değişikliklerle kolaylaştırılan maden arama işleri Kaz dağlarında ve Karadeniz ormanlarında olduğu gibi ülkemizin her bölgesini tehdit eder duruma geldi.

Geçtiğimiz hafta Ödemiş Kaymakçı, Gerçekli, Uzundere, Kışla mahallelerinde açılmak istenen maden ocakları bu anlayışın sonucudur. Menderes ovası çok verimli bir tarım alanıdır. Topraklarından yılda en az iki kez ürün alınmaktadır. Evliya Çelebinin deyimi ile dağlarından yağ ovalarından bal akmaktadır. Böyle verimli alanlara maden arama ruhsatı verilmesi inanılır gibi değildir.

Neyse ki Yöremizin yurtsever insanları toprağına sahip çıkmışlardır. Ödemiş Kent Konseyi, KOZA-DER yöneticileri ve Ödemiş belediyesinin öncülük ettiği çalışmalarla köylülerimiz örnek bir dayanışma ve direniş göstererek madencilerin toplantı yapmalarına izin vermemişlerdir.

Ödemiş belediye başkanı Sayın Mehmet Eriş yaptığı açıklamada “Küçük menderes ovasının en verimli topraklarının olduğu yerlerde Feldsfat aranması var olan zenginliğin yok olmasına eşdeğerdir, baklanın, bezelyenin, zeytinin, salatalığın yok olması demektir” demiştir.

Kent Konseyi başkanı Sayın Mehmet Taşlı da “ yapılan projelerde kamu yararı yoktur. Açılmak istenen tesislere kesinlikle karşıyız.161yıl,122 yıl süreli projeler bunlar. Tarıma ve doğaya büyük zararı olacaktır, izin vermeyeceğiz” demiştir.

KOZA-DER başkanı Sayın Selahattin Bağlı da yaptığı konuşmasında  “Gerçekli mahallesinde olduğu gibi Kaymakçı mahallesinde de zafer bizim oldu. ÇED toplantısı yaptırmadık. Bundan sonra da bu ve bunun gibi girişimlere karşı mücadelemiz sürecek” demiştir.

Demokrasilerde halkın istemediği hiçbir şey yapılamaz. Halkın örgütlü gücü yenilemez. Bu konuda da böyle olmuştur. Ovamızda maden arama şirketlerine geçit vermeyen vatandaşlarımızı ve örgütlerini yürekten kutluyorum.

Yaşadığımız salgın hastalıktan sonra topraklarımızın ve yerli üretimin ne kadar önemli olduğu bir kez daha görüldü. Ülkemiz doğasını, su kaynaklarını gözü gibi korumalı, yöneticilerimiz ülke ve halkının çıkarlarını daima ön planda tutmalıdır.