Dikkatsizlik ve traktör kazaları
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz haftayı büyük bir üzüntü ile geçirdik. Hiç beklenmedik bir zamanda gelen Kaymakçı'nın ova...
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz haftayı büyük bir üzüntü ile geçirdik. Hiç beklenmedik bir zamanda gelen Kaymakçı’nın ova yolundaki traktör kazasının ardından dayıoğlu Ahmet Gel’in ölüm haberi ile hepimiz sarsıldık. Ahmet, demlenmiş ve olgunlaşmış bir yaşta idi. Bilgi, beceri ve ilişkileri ile Kaymakçı’da adeta bilirkişi haline gelmişti.
Bir insanın mutlaka seveni de sevmeyeni de vardır ama o, olgunluk yıllarının üstünde idi.
Çalışkanlığı ve yardımseverliği ile de böyle bir ölümü de kesinlikle hak etmemişti.
Kazanın oluş biçimi ile ilgili çeşitli yorumlarda bulunuluyor ama şurası kesin ki başta dikkatsizlik, tedbirsizlik ve hız ustaca kullandığı traktörün devrilmesine neden olmuştu. Oysa benzeri traktör kazaları basın yayın organlarında sürekli çıkıyordu.
Kazanın oluş anını kimse canlı görmese de öncesi ve sonrası gelişmelere bakılırsa ortada çok olağanüstü bir durum da görünmüyordu. Sabah yaptığı işlerin ardından eve biraz erken dönme isteği, arkadaki tefsiye aparatı, ani dönüş kararı, fren sistemi ve en önemlisi sürücü koltuğunun üstündeki koruma demirinin bulunmaması. Bütün ihmallerin bir araya gelmesi ve “Bana bir şey olmaz” yanılgısı.
İhmaller ve dikkatsizlik bir araya gelince bunun adına kaza diyoruz. Oysa benzeri traktör kazaları ile ilgili haberleri her gün basın yayın organlarında okuyoruz.
Özellikle sürücü koltuğu üstündeki koruma demirinin çıkarılması, bu tür kazalarda en önemli ölüm nedenleri arasında yer alıyor. Traktör kazalarında koruma demirinin çıkarılması, ölüm oranlarını arttırıyor. Çiftçiler, traktörle ağaç altlarına daha rahat girebilmek için bu demirleri çıkarıyorlar ama geri takma konusunda ihmalkarlık ettikleri için ne yazık ki önceki pazar günü düz yolda meydana gelen kazada olduğu gibi acı sonuçlarla karşılaşabiliyorlar.
Şimdi ne desek boş. Ne olanı geri sarabiliyoruz ne de öleni geri getirebiliyoruz. Ama hayat devam ediyor ve edecek. Biz yine yazılarımızı yazacak, çocukları da iş güçlerine devam edecekler.
Yazacak çok konumuz var…
Küçük Menderes Ovası, verimli bir arazi. Toprak, güneş, yağış ve rüzgarların dengesi…
En uygun ürün çeşitliliğini belirleme konusunda yapılan çalışmaların yetersizliği, toplulaştırma çalışmalarındaki büyük hatalar ve bunların giderilmemesi, ova yollarının bozukluğu, su kaynaklarının her geçen gün azalması, üreticinin istediği karlılığı bir türlü elde edememesi ve kooperatifleşmenin sağlıklı şekilde yürütülememesi… Sorunları saymakla bitmez.
Tarımsal anlamda bir değerlendirme yaparsak Küçük Menderes bölgesi, Türkiye’nin en önemli üretim merkezlerinden birisidir. Yaz kış üretim faaliyeti yapılan bu ova, ülkemizin adeta göz bebeğidir.
İnsan, gözünü nasıl koruyorsa Türkiye de Küçük Menderes Ovası’nı bence öyle korumalıdır.
Ahmet, ovadaki her türlü üretimin içinde idi. Hayvancılık, tarımsal üretim ve meyvecilik.
Sizin anlayacağınız tipik bir orta düzeyde üretici idi: Tarla var, hayvan var, araç gereç var, bilgi ve tecrübe var… Çalışkanlık da var.
50 yaşın getirdiği bu birikimlerle sahip olamadığı tek şey vardı o da üretimden beklediği karşılığı alamamak. Bu karşılık alamama meselesi, sadece Ahmet için geçerli değildi tabii. Atatürk, ‘Köylü, milletin efendisidir’ demiş ama bu efendiliğin derecesini varın siz yorumlayın.
Biz yazmaya ve ‘Emek, en yüce değerdir’ demeye devam edeceğiz tabi.
Bakmadan Geçme





