Dijital dünyada kimliksiz kalmamak için!
Değerli okurlarımız, geçen perşembe günü yazımın son paragrafında “Hükümeti ve muhalefeti ile Kuran-ı Kerim Müslümanlığı’nı iyi...
Değerli okurlarımız, geçen perşembe günü yazımın son paragrafında “Hükümeti ve muhalefeti ile Kuran-ı Kerim Müslümanlığı’nı iyi öğrenmemiz gerekiyor” diye bir dilek cümlesi kullanmıştım. Eksik olmasın yazılarımı sürekli takip eden kıymetli arkadaşımız, telefonuma mesaj bırakmış; “Senin şeriatçı olduğunu tahmin ediyordum, şimdi emin oldum” ifadesini kullanarak iç dünyasındaki duygularını belirtmiş.
Olumlu ya da olumsuz olsa da duygular öylesine değerli ki… Hele ki böylesi çetin günlerde… Bir virüs deyip geçemiyoruz. Olayın tıbbi yönü olduğu kadar sosyolojik, ekonomik ve inançsal yönleri de hiç şüphesiz var.
Küreselciler denilen bir grup, dünyaya ayar vermeye çalışıyor. Nedir küreselci? Ulus devletini, milletini, tarihini, dinini tanımayan, evrensel platformda insanlığı formatlanmış yeni bir yönetimde kendilerinin uygun gördüğü fikirde bir araya getirmek, böylelikle dünyaya kendilerince yeni bir düzen yepyeni bir düşünce inanç getirmek isteyen kişilerden oluşan bir topluluk. Öyle bir topluluk ki ABD bile bu topluluk karşısında endişe ediyor.
Bir iş adamını düşünün, kendi ülkesi dışında hemen hemen tüm dünyada fabrikasının şubeleri olsun. Bu iş adamı, artık beynelmileldir yani evrenseldir. Uluslararası ilişkiler ağına sahiptir. Bir anlamda dünya vatandaşıdır. Tasavvufta dünya vatandaşı olmak, her insana hoşgörü ile bakmak demektir. Oysa ki buradaki anlamı daha farklıdır. Kendi gruplarının çıkarları ön plandadır. Kendilerini dünyanın seçilmişleri olarak görür ve bir anlamda Tanrıcılık oynarlar. Ulus merkezli değil, dünya merkezli düşünür. Gelirleri, yaşam kaliteleri bu perspektife bağlıdır.
Küreselcilerin arzu ettiği; milli değerleri, toplumun dini değerlerini, bayrak, marş, tarihsel kahramanlıkları ortadan kaldırmaktır.
Yazılarımda elimden geldiğince Atatürk Cumhuriyetçiliği’ni savunduğum kadar Kuran-ı Kerim Müslümanı olmayı da önemsiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin var olması, bu iki değerin var olmasına bağlıdır. Birini savunup diğerini bıraktığımızda toplumun kodlarını iyi okumamış oluruz ki yaşadığımız onlarca acı yüklü yaşanmışlıklar, bu fikrime bir delildir. (28 Şubat 1997 Siyasi Kararları, 2007 Ergenekon Kumpasları)
Kuran-ı Kerim Müslümanlığı’nı savunmak, şeriat yanlısı olmak ya da şeriatı destekleyen bir partinin üyesi olmak değildir.
Toplumumuzdaki ve dünyadaki gelişimleri daha iyi anlamak için din kurumunu, o dinin kutsal metinlerini doğru okumak çok önemlidir. Bu önemi belirtmeye çabalıyorum. Din kurumunu ciddiye almak, toplumsal hafızaya önem vermektir.
Atatürk Cumhuriyetçisi herkes çok yakinen bilir ki bizzat Atamızın kendisi, Kuran-ı Kerim’in meal ve tefsir vazifesini M. Hamdi Yazır’a vermiştir. 1935 yılında çeviri ve tefsir çalışmasını tamamlayan Yazır’ı bugünün tefsir uzmanları da halen okuyor. Atatürk’ün dine en büyük hizmetidir. Faydalı olmak için çırpınan herkesten Allah razı olsun.
Bireysel anlamda ateist olsanız bile toplumsal anlamda yaşadığınız toplumun dokusunu, DNA şifresini doğru anlamak adına din gerçeği ile yakından ilgilenmek gibi bir mecburiyetimiz var. Şeriat yanlısı olduğumuz için değil; anlamını idrak etmek, toplumları daha iyi keşfetmek, tarihsel arka planı idrak etmek için kutsal metinler muhakkak incelenmeli ve bu manevi hazineye sahip çıkılmalıdır.
Hele bu kritik zamanlarda…
Yeni Dünya Düzeni’ni savunan Küreselcilerin sosyal deney koronavirüs ile formatlamaya çalıştığı yepyeni bir düzene uyandırılmak isteniyoruz.
Küreselcilerin beslendiği inanç kaynağı, pagan kültürüdür.
Bu sefer de bana diyebilirsiniz; “Daha önceki yazılarında da Kitab-ı Mukaddes’ten örnekler veriyordun. Amacın nedir?” diye.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Yeni Dünya Düzeni’nin sadece bir bölümü Büyük İsrail-Ortadoğu Projesi ile ilgilidir. Küreselcilerin derdi, tüm dünyaya sahip olmaktır. Bu uğurda İsrail’in projesini de destekliyor. Bu projeyi anlamak uğruna daha önceki yazılarımda onların kutsal kitabı olan Kitab-ı Mukaddes dediğimiz Tevrat, Zebur ve İncil’den örnekler verdim. Arz-ı Mevud’a yani Vaat Edilen Topraklar’a sahip olmak adına neler yapmak istediklerini ilham aldıkları kutsallarını bilmek, aynı zamanda uyguladıkları siyaseti de bilmek adına gereklidir.
Siyasetin dinden bağımsız olamayacağı, her iki olgunun da toplumsal kurum olma hasebiyle birbirini etkileyip bütünlediği bir gerçektir. Batı dünyasının önemli bir bölümü, Yahudi ve Evanjelik Hıristiyan olduğu için Mesih beklentileri çok yüksek. Küreselciler, bu gerçeği bildikleri için bir anlamda Tanrı’yı kıyamete zorlamak yani Mesih’in gelmesini çabuklaştırmak adına dini söylemlerin tam aksine Rahman’ın öğretilerinden uzak, farklı bir alem inşa ediyorlar. Bu alem, alemlerin Rabbi olan Allah’ın yarattıkları ile boy ölçüşecek kadar cazip bir alem: Dijital (Sanal) Alem!
İnsana benzeyen robotlar yapmak, yapay zeka oluşturmak için sene be sene uğraştıkları da artık sır değil. Hatta öyle ki bu robotlar üzerinden aile müessesesi inşa edilecek söylentileri dolaşıyor.
Sosyal medyada bazı erkekler yorum yapmakta gecikmiyor; “Sarışın olsun, dırdır yapmayan şuh bir robot isterim” falan fıstık tarzında. Eh, nasıl olsa paket yapılıp eve gönderilecek , sipariş vermelerini anlıyorum lakin turpun büyüğü çuvalda! Sağlığımızın yanında kültürel tehlike virüsünün de kapıya dayandığını lütfen fark edelim.
Her toplumsal değerin, toplumsal yapının dizaynını bozmak için ellerinden geleni yapan Küreselciler, teknoloji çağının hakimi olup dünyaya da diz çöktürmek istiyorlar.
Aile kavramı, akrabalık, komşuluk ilişkileri, inançlarımız derken şimdi daha farklı bir dönüşümden geçiyoruz. Hayatlarımız, koronavirüsten önce ve sonra olmak üzere ikiye ayrılacak. Sonrasında sanal alemin modern köleleri olmamak için kimliklerimizin ne olduğuna bir kere daha ciddi anlamda sorumluluk şuuruyla yaklaşmalıyız.
İşte tam da bu zamanda daha fazla kültürel kodlarımıza sımsıkı sarılmalıyız. Atatürk Cumhuriyetçisi ve Kuran-ı Kerim Müslümanı olmak, her geçen günden fazlasıyla daha ehemmiyetlidir. Kültürel kodlarımız, toplumsal DNA’mız bizim kimliklerimizdir. Kaybedilen kimlik, kaybedilen hafızaya benzer.
Kuran-ı Kerim’de Bakara Suresi 205. Ayet’i birlikte anlamaya gayret edelim. Ne diyor ayet: “Onlar bir iş başına geçti mi yeryüzünde ortalığı fesada vermek, bozgunculuk yapmak , ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bu bozguncuları sevmez.”
Ekinlerimiz, topraklarımız ile yapılan kaosu yakinen biliyoruz. Nesli yok etmek derken fıtrat dediğimiz genetik yapılar ile oynanması, normal bir insandan farklı bir insan türü oluşturmak için yapılan yapay zeka, cinslerin nötr kalması, erkek-kadın kendi cinsiyetini kendi belirlemesi, robotlarla olan evlilik vs…
İlahi düzene karşı bir düzen diye yola çıkanlar, olsa olsa gayri rahmanidir.