Değerlerin istismarı
Bir gönle dokunmanın, hayırlı faaliyetlerde yarışmanın pek çok yolu var isteyene… Milletimiz, Müslüman ve insan olmanın...
Bir gönle dokunmanın, hayırlı faaliyetlerde yarışmanın pek çok yolu var isteyene… Milletimiz, Müslüman ve insan olmanın bir gereği alan el değil, veren el olabilmek için kurdukları dernek ve vakıfların çatısı altında bir araya geliyor… Bazen devletin ulaşamadığı alanlarda faydalı olabiliyor…
İslam’da vakıf veya benzeri dernek kurmanın tek amacı, Allah’ın rızasını tahsildir… Bu itibarla rızaya ulaşmada vakıf veya dernekler amaç değil, birer araçtır… Günümüzde bazı dernekler, araç olması gerekirken amaç haline dönüşebiliyor, bireysel fayda derneğin faydasına feda edilebiliyor… Kişisel enaniyet (kibir), grupsal enaniyet(kibir) olarak daha güçlü bir şekilde ortaya çıkıyor…
Toplumda makam elde etmek, hatta resmi kurumlar üzerinde etki ve söz sahibi olabilmek için bulunmaz bir imkan olarak görülebiliyor… Bunun bir tık ötesi ise milli ve manevi değerlerin acımasızca derneğin menfaatine kurban edilmesiyle neticede bireyin ve dinin istismarına sebep oluyor…
Bir hanım kardeşimiz, bir derneğin çatısı altında yardıma muhtaç kardeşlerimize el uzatmak için gönüllü çalışmalarda bulunur… Kocasının ve kendisinin maddi durumu gayet iyi olduğundan tek amacı, Allah’ın rızasıdır… Yardım faaliyetlerinde koştukça daha mutlu olduğu fark eder ve aldığı dualar, onun hayırda daha çok koşmasına vesile olur…
Her Ramazan ayında hanım kardeşimiz, kocasının da desteğiyle bizzat kendi imkanıyla 180 çocuğa giyim yardımı yapar… Son Ramazan ayında da giyim yardımı yapılacak çocukların isimleri dernekte toplanır… İsimler, kendi mahallesinin çocuklarından oluştuğundan onların çoğunu tanır… Tespit edilen 180 çocuğun 50’sinin ailesinin muhtaç olmadığını, aksine evlerinin hatta arabalarının bile olduğundan 50 çocuğu liste dışı bırakır… Ardından oluşturduğu listeyi dernek başkanına verir…
Yönetim, kendisine 50 kişiyi niçin çıkarttığını sorunca; “Onlar muhtaç ailelerin çocukları olmadığından çıkardım ve yerlerine muhtaç olanları ekledim” der. Yönetici, derneğe gelen isimleri ret etmenin derneğin misyonuna zarar vereceğini, onlardan habersiz bunu yapamayacağı kendisine duygusal bir dil ve sitemle iletir…
Hanım kardeşimiz, bu tepkiye çok üzülür… “Allah, benim niyetimi biliyor” diyerek bu defalık ses çıkarmaz…
Ramazan sonunda aynı dernekte toplanan zekatlar muhtaçlara dağıtılacaktır. Zekatların verileceği kişilerin tespiti için kurulan komisyonun yine aynı 50 aileye de zekat vereceğini öğrenince itiraz eder… Artık dayanamaz ve “Dinimize göre zekat muhtaç olanlara verilir, zengine verilmez” diyerek geri adım atmaz…
Özellikle muhtaç yaşlı bir kadın ile kanser hastası olan kızının Ramazan’da ayındaki yardım organizasyonlarında yardım istemede sürekli kullanılmasına, sonra 11 ay unutulmasına rahatsız olur ve yardım için anne ile kızın kullanıldıklarını düşünerek bunu da eleştirir.
Nihayetinde dernek yöneticileri kendisine dernekte fitne çıkardığını, günaha girdiğini, hayrın önünü kestiğini, derneğin itibarına zarar verdiğini ve kendisinin Ramazan ayının rahmetini kaybettiğini söyleyerek sosyal ve duygusal baskı uygularlar… Onunla ilişkiyi keserler… Ardından dernekten onu ne arayan olur, ne soran…
Bu sözlü ve duygusal baskının devamında hanım kardeşimiz öyle bunalır ki bizi arayarak “Hocam, yaptığım doğru mu yoksa ben hata mı yaptım, günaha mı girdim?” diye sorar… Yani kendi doğru davranışından şüphe duyar hale gelir…
Bu olay, toplumda yaşanan pek çok dini ve duygusal istismardan sadece biri… Dini değerler, onlara uymamız için var… Adı ne olursa olsun kurduğumuz dernekler vb. aracılığıyla onları kullanmak için değil…
Yapılması gerekeni sorarsanız… Gayet basit: Doğru bilgiye sahip olmak, aklı doğru kullanmak ve bir bilene sormak… Bizden söylemesi…
Bakmadan Geçme





