Damsız girilmez!

Sevgili okurlarım, geçen hafta yazmış olduğum köşe yazımda bilgiye ulaşamamaktan kaynaklı birkaç hata olduğunu tespit ettim...

Sevgili okurlarım, geçen hafta yazmış olduğum köşe yazımda bilgiye ulaşamamaktan kaynaklı birkaç hata olduğunu tespit ettim ve derhal konu ile ilgilenmeyi bıraktım. Hatalar bizim için… Herkes hata yapabilir lakin hatası karşısında mahcup olanı yerden yere çarpma çabası var bizim insanımızın. Velhasıl gelecekte yazacağım “Mesleğimi Baltalayanlar” isimli kitabımda yer alacak isimler listesine bir bir ekliyorum debbağları ve sonra kulaklarımda Orhan Gencebay’ın ‘Hatasız Kul Olmaz’ şarkısı çalıveriyor birden;

“…Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni,

…Yoruldum halim yok…” bi’ salın gari beni

Orhan Gencebay Egeli olsa dizelerin son kısmı bu şekilde olurmuş muhtemelen. Mizah seviyemin yüksek olduğunu söyleyen çok oldu. Oysa ben, mizahımın orta seviyede olduğunu düşünüyorum. Hatta bazen mizah, intikam almak için kullandığım bir silah oluyor benim için. Konuyu daha fazla şahsileştirmeden henüz yeni öğrenmiş olduğum bir bilgiyi huzurunuza getirmeye karar verdim. Gerçi şahsileştirmiş olsam bile “Köşe Yazısı” bana ait olan, fikirlerimi beyan ettiğim bir mecradır. Her türlü yorum ve eleştirinin müdahalesinden uzakta… Ben burada “Dünya geoit değil, üçgendir!” desem kim ne diyebilir? Neyse ki böyle iddialardan uzak durmayı yeğliyorum.

Efendim, tarihe olan ilgimi anlatmaya gerek yok. Yine bu ilgim sebebiyle okuduğum kitaptan tutun da izlediğim belgesel ya da filme kadar her şey, içinde tarih barındırıyor. İşte bu sebeple “Osmanlı’da Bekarlar” meselesini gündeme getirmek istedim. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul, tıpkı günümüzde olduğu gibi o dönemlerde de fazlaca göç alıyordu. Haliyle bu kadar çok göç alması, başta ekonomik olmak üzere siyasi ve sosyal sorunlar da oluşturmaya başladı. Artan nüfus şehir ekonomisini olumsuz yönde etkilenmiş, ihtiyaçlar yetersiz kalmış ve işsizlik sorunu gündeme gelmişti.

Öte yandan İstanbul dışından gelen göçmenler, siyasal sebepler olarak da devlet içinde çıkan isyanlara önayak olmuş hatta destek vermişti. İşte bütün bu kargaşa içeren toplumsal olayların başrolü olarak gösterilen “bekarlar”, devlet tarafından uygulanan politikalar ile şehirden olabildiğince uzak tutulmaya çalışıldı. Bütün bu sebeplerle payitahtta çeşitli tedbirler alındı. Alınan bu tedbirlerden birini geçenlerde sosyal medyada izlemiş olduğum “Osmanlı Padişahlarının Yok Artık Dedirten Olayları” başlıklı videonun detayları ile paylaşacağım sizlerle.

“17. ve 18. yüzyıllarda İstanbul’da kefilsiz oturmak yasaktır. Bekar bir erkek, bulduğu kefillerle ihtisap ağasının huzuruna çıkar ama gösterdiği kefilin de güçlü olması gerekir. Bekar erkek, ihtisap ağası tarafından incelendikten sonra uygun görülürse şehre kabul edilir. Geleneksel mahalle düzeni içinde kendine yer bulamayan bu kitleler; bekar odaları, dükkanlar ve hanlara topluca yerleştirilir. Kendi içinde örgütlenmiş bekarlar, kentin düzenine en büyük tehdit olarak görülür. Bu bekarlar; içki, fuhuş ve kumar gibi suçlarla ilişkilendirilirken onların yaşadığı yerler de kentin suç odakları olarak algılanır. 2. Mahmut, 1826’da çıkan ferman ile bekar erkeklerin İstanbul’a girmesini tamamen yasaklar. Yani bu şehre damsız girilmez.”

İzlemiş olduğum videonun içeriği, tam olarak bu şekildeydi. İzledikten hemen sonra 21. yüzyılda biz bekarların yaşamış olduğu sosyal problemler geliverdi aklıma. “Bekara ev verilmez”, “Daha evlenemedin mi sen?” ( Sanki evlenmiş olsa bütün sorunlar çözülecek ) gibi uzayıp giden cümlelerin sahibi, bekar karşıtı bir güruh var. Şimdi düşününce daha net anlıyorum. Daha 17. ve 18. yüzyıllarda bile bir bekar karşıtlığı varmış güzel ülkemde. Tabi ki de hepimiz, mutlu olan ve yuva kurup çoğalan bir nesli görmek isteriz lakin bekarı toplumdan dışlarcasına tepkiler göstermek ne kadar doğru oluyor ki? Bekara ev vermeyen ev sahiplerini de anlamak mümkün değil. Kendilerince haklı olabilirler. Karşılaştıkları olaylar sonrasında tedbirli davranmak istemeleri çok normal lakin herkesi bir tutmamak lazım gelir. Buna mukabil bekar olan bir bireyin hoş karşılanmadığı, hatta “Ya bilmem kim var. Bak o da bekar. Tanışıp görüşün, belki olur” şeklinde tamamen iyi niyetli yaklaşım ile bekarlıktan kurtarma çabaları, çok da hoşumuza gitmiyor. Diyeceğim o ki; bi’ salın gari bizi!

Not: Müzmin Bekarlar Üyesi Bir Birey.

Bakmadan Geçme